Taha Kılınç
İbretlik üç menkıbe..
Son nefese kadar hem korkulur, hem ümitli olunur. İnsanın en büyük düşmanı, nefsidir. Şeytan nefsin yanında hiç kalır. Şeytan iki mü'minin arasına giremez. Fakat münakaşa, dedikodu ederlerse, girer. Fakat nefis senelerce bekler, bir hata görürse, saldırıp vurur. Neyse ki sahipsiz değiliz.....
Evliyanın büyüklerinden Sa'düddîn-i Kaşgârî "rahmetullahi aleyh" hazretleri, Nizâm-ı Hâmûş'un talebesi ve Molla Câmî'nin hocasıdır. Tasavvufta yüksek derecelere nasıl eriştiğini şöyle anlattı:
"Büyüklerin huzurunda nasıl hizmet edileceğini kediden öğrendim. Bir gün bir kedinin, deliğin başında kılını dahî kıpırdatmadan beklediğini gördüm. Geriden tâkib etmeye başladım. Kedi, deliğin ağzında, fârenin çıkmasını saatlerce hareketsiz bekledi. Bu sırada kendi kendime; "Ey kendisine dahî bir faydası olmayan Sa'düddîn! Bir kedi, maksadına kavuşmak için bu kadar dikkatli olur, saatlerce kıpırdamadan, adeta edeble beklerse, seni yüksek derecelere kavuşturacak olan hocana hizmette niçin, bir aciz kedi kadar dikkatli olmazsın. Yazıklar olsun sana ey nefsim!" demekten kendimi alamadım. O günden sonra, hocama hizmette çok hassas davrandım ve onun en çok sevdiklerinden oldum."
Osmanlı zamanında yaşlı bir kadıncağız duymuş ki, Hızır aleyhisselam, bazen yatsı namazında, Yeni Câmî'de görülürmüş. Kendisi de zâten Hızır aleyhisselâm'ı görmeyi öteden beri çok istermiş. Duyduğu söz üstüne ertesi gün kocasına durumu bildirip, ondan izin alarak yatsı namazına Yeni Câmî'ye gitmiş. Namaz çıkışında, avluda bir kenara çekilmiş ve başlamış çıkanlara dikkatli dikkatli bakmaya. O, pür dikkat çıkanları tâkip ederken, karşısından bir yaşlı amca çıkagelmiş. -
Neye bakarsın hâtun? -
Dediler ki, bu câmîde her gece Hızır aleyhisselâm görünürmüş. Onu görmeye geldim.
- Peki onu görsen nasıl tanıyacaksın?
- Bilmem.
- O zaman buradan geçse, sen onu tanıyamazsın.
- Doğru, nasıl da akıl edemedim.
- Bak öyleyse, sana onu nasıl tanıyacağını öğreteyim.
- Olur
- Arkamdaki câmîyi görüyor musun?
- Evet
- Kandillerine bak. Söndü mü şimdi?
- Aa! evet, söndü.
- Şimdi bir daha bak, ışıklar tekrar yandı mı?
- Baktım. Evet şimdi de yandı.
- Peki öyleyse. İşte aynı böyle, arkasında duran câmînin ışıklarını olduğu yerden kıpırdamadan yakıp söndüren birisini görürsen, işte o Hızır'dır.
- Doğru mu?
- Doğru
- Hay Allah râzı olsun, demiş ve kadın beklemeye devâm etmiş. Fakat tabiî herkes dağıldığı halde, târife uygun kimse çıkmamış. Bizimki de mahzun eve dönmüş. Kocası sormuş:
- Gördün mü Hızır aleyhisselâm'ı?
- Yok, göremedim.
- Vah vah.
- Olsun, göremedim ama, nasıl görülür çok iyi öğrendim...
Aşçı Yahya Baba
Aşçı Yahyâ Baba orada secdeye kapanarak rûhunu teslim etti. Onun büyüklüğünü anlayamayanlar, yaptıklarına çok pişmân oldular. Muhteşem bir cenâze merâsimi ile külliyesinin kuzey tarafındaki bahçeye defnedildi.
--
Aşçıbaşı böyle olursa