Yüzlerce yıl sürecek acı, yüzlerce yıl sürecek öfke biriktirdik biz.
Ülkelerimiz için, milletimiz için, şehirlerimiz için, aşağılanan değerlerimiz için, kadınlarımız için, çocuklarımız için çok ağır bedeller ödedik.
Coğrafyamız talan edilirken, şehirlerimiz harabeye döndürülürken, insanlarımızın üzerine ateş yağarken, sivil katliamların her çeşidine tanık olurken bize susmayı, ağır başlı olmayı, soğukkanlı olmayı öğretenlere, yumuşak huylu olmayı önerenlere söyleyecek çok sözümüz var.
Daha kötüsü, daha çirkini, daha alçakçası varmış…
Irak'ta Ebu Gureyb yaşanırken, Afganistan'da Bağram yaşanırken, Kunduz'da binlerce insan vagonlarda boğulurken daha fazlası olamaz demiştik. Bundan daha kötüsü, daha çirkini, daha ötesiolamaz demiştik.
İbadet aşkıyla işkence yapanları gördüğümüzde, dünya genelinde esir ticaretine tanık olduğumuzda, yeryüzünün her köşesinde kurulan gizli işkence merkezlerini sorguladığımızda dünyanın sonunun geldiğini düşündük.
“İnsan ırkı daha fazla alçalmaz herhalde” dedik. Bir coğrafyanın, bir dinin mensuplarının böylesine yıkıma, saldırıya, talana uğramasının gelip geçici olduğunu düşündük. “Biter” dedik. “Bunun da sonu gelir” dedik. “Dünya yine kendi yoluna devam eder, politikalar rayına oturur” dedik.
Halep bu çağın öfkesi olacak..
Suriye'yi görmemiştik o zamanlar. Bilmiyorduk. Daha fazlası olabileceğini tahmin etmiyorduk. Halep'i düşünmemiştik. Terör örgütlerinden devletlere, çetelerden mezhep savaşçılarına kadar hepsinin bir olup bir şehir üzerine bu kadar gideceğini, o şehirden böylesine intikam alacağını, o şehrin sakinlerine bu kadar ağır katliam uygulayacağını, cehennemi yeryüzüne taşıyacağınıbilmiyorduk. Onları hangi iradenin bir araya getirebileceğini ve böylesine bir saldırı için seferber edebileceğini anlayabilecek durumda değildik.
Bu nasıl bir kindi, nasıl bir insanlıktan çıkıştı.. O çocuk bedenlerinin, o acısını tarif edemediğimiz anaların-babaların, o çaresizlerin, kimsesizlerin kısık seslerinin ömrümüz boyuncazihnimizde yankılanacağını, kalbimizi kanatacağınıbilmiyorduk. Ölmek üzere olan çocuğuna büyük bir metanetle, acısını içine gömerek, gizlemeye çalışarak son nefesinde kelimeyi şehadet getirtmeye çalışan annenin, onun gibi sayısız Halepli annenin evlat acısının bu çağın öfkesi olacağını düşünememiştik.
Esed'i, Rus'u, PKK'lısı, Hizbullah'ı ve İran'ı..
Esed'i, Rus'u, PKK'lısı, Hizbullah'ı, İran'ı… her birlikte bu kadim şehri yerle bir ediyor şimdi. Hep birlikte bu şehrin insanlarını diri diri toprağa gömüyor şimdi. Hizbullah'la PKK'yı, İran'la ABD'lileri aynı cephede buluşturan düşünce nedir, öfke nedir, intikam hırsı nedir? Hangi tarihi hesap görülüyor?
Washington ile Tahran'ı, Moskova ile Brüksel'i konu Halep olunca, Suriye olunca, Müslüman olunca, bizim coğrafya olunca bir araya getiren inanç, ahlaksızlık, ilkesizlik, utanmazlık nedir?
Roma yok oldu, Moğol yok oldu, Halep yaşıyor!
Halep binlerce yıllık bir şehir. Kendisine saldıran ülkelerin çoğundan daha yaşlı, çoğundan daha bilge, çoğundan daha güçlü bir şehir. Şehitler verse de, çocuklarını kurban etse de, o ülkelerden, o rejimlerden, o istilacı güçlerden, o ahlaksızlardan çok daha uzun ömürlü olacak, yaşayacak ve intikamını bu ülkelerden almayı bilecektir. Bunu biliyoruz. Çünkü bütün şehirler intikamını er ya da geç almıştır.
Coğrafyamızın bütün şehirleri imparatorlukları, devletleri, sistemleri toprağa gömmeyi, onları tarihten silmeyi bilmiş şehirlerdir. Roma yok oldu, Moğol yok oldu, Haçlılar yok olduama bu şehirler hep ayaktadır, yaşamaktadır ve yaşayacaktır. Yıkımları atlatmış, katliamların üstesinden gelmiş, yeni nesiller, kuşaklar yetiştirmiş, kendini yaşatmayı bilmiştir ama hafızasını asla kaybetmemiştir. İntikamını da hiç unutmamıştır.
Bu yüzden Halep, bugünün Roma'sından da, bugünün Moğolları haline gelen Fars İmparatorluğu'ndan da intikamını almayı bilecektir. O çocuk bedenlerin hesabını sormayı bilecektir.
Çok daha geniş haritalar çizilecek
Bu acı, bu öfke dinmeyecek, daha da büyüyecek, biliyoruz. Bugün Halep'e yaşattıklarını yarın Şam'a, Kahire'ye, Tahran'a, İstanbul'a da yaşatmayı planlıyorlar, biliyoruz. Bu coğrafyada sadece devletleri, ülkeleri, milletleri değil, şehirleri de yok etmeyi planlıyorlar, biliyoruz. Atlantik'ten Pasifik'e uzanan kuşakta taş üstüne taş bırakmak istemiyorlar, biliyoruz.
Ama dedim ya, ülkeler olmasa bile şehirlere dokunmayacaklardı. Ülkeler yıkılır, dağılır, yeniden kurulur. Haritalar sürekli değişir ama şehirlerin adresleri, yerleri hiçbir zaman değişmez. Kadim olan onlardır. Siyasi tarih onlar etrafında şekillenir. İntikam alacak olan da, yeniden kurucu olan da onlar olacaktır.
Bizi ne kadar şehir devletlerine mahkum etmeye çalışsalar da, ülkeleri liflerine ayırıp dar şehir kantonları kurmayı planlasalar da o şehirler buna razı gelmeyecek, bir ağ gibi coğrafyayı saracak, görünmez sinir ağlarıyla kendi halkalarını örecek, coğrafyayı yeniden ayağa kaldıracak, belki çok daha geniş haritalar çizecektir.
Önlerine atılanları kapışıyorlar!
Halep'i kimler vuruyor, kimler yok ediyor bir bakın! Şam rejimi, Rusya, ABD ve uzantıları, İran, bu ülkelere bağlı terör örgütleri, bu ülkeler tarafından yönetilen PKK, İsrail'e savaştığını iddia eden Hizbullah, Tahran tarafından Haşdi Şabi gangsterleri ve diğer katiller sürüsü… Bu nasıl bir ittifak, nasıl bir ortak amaç? Bölge ülkelerinin, coğrafyamıza saldıran küresel istilacıların gölgesi altında ihaleler kovalamalarından, önlerine atılan paylara saldırmalarından daha aşağılayıcı ne olabilir?
Suriye meselesi biter bitmez başka ülkelere gelecek sıra. O zaman belki Halep'in yaşadıklarından daha da beterini göreceğiz. İran'a bakıyorum. Demografisine, zayıf noktalarına bakıyorum. Kendi istatistik kurumunun yayınladığı etnik dağılımına bakıyorum. Farsnüfusu genel nüfus içinde azınlık durumunda.
Sıra İran'a da gelecek, bunu bilmiyorlar mı?
Azeri Türkleri, ve diğer Türkmenler ile birlikte Kürtleri, Arapları, Belucileri ve diğer etnik grupları topladığınızda ortada İran diye bir şey kalmıyor. Suriye'den çok daha vahim durumda. Şiilikpropagandasıyla bilinen anlamda Fars emperyalizmine yönelen İran, coğrafyayı talan eden, mahveden, ağır insanlık cürümleri işleyenülke durumunda.
Bilmiyor mu ki, sıranın kendine de geleceğini?! Bugünkü saldırganlığının kendini kurtaramayacağını?! Bu zaaf alanının kaşınmayacağını mı sanıyor Tahran yönetimi? Batı'nın elinde böyle bir plan olduğunu bilmiyor mu?
Coğrafyanın tarihine, dünyanın tarihine bir baksınlar. Bunun için sadece İran'ın siyasi tarihine bile baksalar yetecektir. Adeta bir Haçlı saldırganlığı ile coğrafyaya yönelen Tahran yönetiminin, Suriye'den sonraki hedefinin Basra Körfezi ülkeleri, Suudi Arabistanolduğunu biliyoruz.
Mekke'ye gidecek tanklar Tahran'ı koruyabilecek mi?
Ama İran'ın Mekke'ye sürmeyi planladığı tanklarını, Tahran'ı korumak için mevzilendirmek zorunda kalabileceği de düşünülmelidir. Bir tür akıl tutulması yaşayan İran yönetimi bunu düşünmelidir. Devrim'den bu yana direnmesi bu yeni tehdide karşı onu ayakta tutmayabilir. Çünkü o zamanlar “tek başına bir İran sorunu”vardı. Şimdi Batı dünyasının topyekun saldırısı söz konusu ve hesaplar çok daha büyük.
Coğrafyamızda hiçbir ülkenin kılına zarar gelsin istemiyoruz. Hiçbir ferdin, hiçbir şehrin zarar görmesini istemiyoruz. Ama Türkiye'ye karşı PKK'ya destek veren, onu kullanan Tahran yönetimi, Bağdat'ı da kullanarak ülkemizi güneyden çevrelemeye çalışıyor. Bunu ABD'nin planı sanıyorduk biz, sonra baktık ki, İran ile ABD'nin planları örtüşüyor. Aynı plan için ABD ve Tahran, Hizbullah ve PKK'yı da seferber etmiş.
O zaman İran'ın göz yaşını kim silecek?
Unutmayın, acı ve öfkenin tek adresi bölgeye gelen batılı istilacılar değil. Onlarla birlikte hareket eden terör örgütleri ile bölgedeki devletler de var. Coğrafyamızı, tam da küresel istilacıların öngördüğü gibi, mezhep savaşlarıyla yakıp yıkanlara duyulan korkunç bir öfke var. Yarın Halep'in başına gelenler onların da başına geldiğinde kimse İran'ın yardımına koşmayabilir, kimse gözyaşlarını silmeyebilir. Müslüman dünyada bütün güvenilirliğini yitirmesi, adeta bir yabancı güç haline gelmesi İran için çok ağır bir yenilgidir.
Anlatmak istediğim böyle bir acı, böyle bir öfke işte.
Türkiye'ye sahip çıkın!
Bu yüzden Türkiye'ye sahip çıkın. Onu ayakta tutun. Ona sarılın. Bu Son Kale'yi korumaya alın. Anadolu devrilirse coğrafyamız yüz yıl daha ayağa kalkamayacaktır. Sözünü edeceğimiz bir coğrafya olmayacaktır.
Evet biz Halep'in yasını tutmaya, onunla aynı acıyı hissetmeye devam edeceğiz. Ama belki yüz yıl sürecek bir öfkeyi de biriktirdiğimizi kimse yabana atmasın!
Taha Dağlı
Halep’in intikamı çok acı olacaktır..
30 Kasım 2016, Çarşamba