Taha Dağlı
Güney’in fonları, Batı’nın ajandası
ürkiye’nin büyük projeleri, çok büyük hesapları, çok büyük davaları, çok büyük mücadeleleri, hayalleri var. Son derece kararlı adımlarla, cesur adımlarla yoluna devam eden bir ülke. Hem üzerine gelen saldırıları savuşturuyor ve bunu oldukça başarılı biçimde yapıyor hem bunlarla uğraşırken “yıldızlaşan ülke” misyonunu hiç kaybetmiyor.
Türkiye’nin sadece son beş yılda karşılaştığı zorluklar dünyanın birçok ülkesini paramparça etmeye yeterdi. Eğer bunlar olmasaydı, bu engeller ortaya çıkmasaydı, bu denli saldırılara uğramasaydık bu çaba ve azmimiz dünyanın önde gelen birkaç ülkesinden biri olmaya yetecekti.
Güney’in fonları, ABD ve Avrupa’nın ajandası: Küçük oyunculara yer yok
Bu ülke, yüzyılların hesabıyla, genetiğiyle, kurulacak geleceğin dünyasında bir yer edinmeye çalışıyor. Güçlü olmaya, bir daha vesayet altına girmemeye, dış müdahale alanlarını kapatmaya, Osmanlı sonrası yeni yükseliş tarihini beslemeye çalışıyor.
Bu ülkenin; küçük oyunlarla ve küçük oyuncularla vakit harcama lüksü yok artık. Kişisel kaprislerle, hırslarla, ülkeyi dar alanlara sıkıştıracak vizyonsuzluklarla uğraşma lüksü yok. Kimsenin; durduğu anda çökeceği belli olan, sürekli güç biriktirmek zorunda olan, yaklaşan küresel fırtınaya en iyi şekilde hazırlanmaya çalışan Türkiye’ye çelme takma, omuz atma, direncini zayıflatma, vesayetçi patronlarının Türkiye projelerini pazarlama hakkı yok.
“Erdoğan’ı devir”, “Türkiye’yi durdur” senaryosudur bunlar
Kimsenin, demokratik örtüler altında karanlık ittifaklarla, ortaklıklarla, “masum muhalefet” adı altında örtülü operasyonlarla, güney ülkelerinin fonlarıyla, ABD ve Avrupa ülkelerinin ajandalarıyla bu ülkeye oyun oynamaya hakkı yok. Kimsenin; artık küresel ölçekte bir oyun haline gelen, ardı ardına müdahaleye dönüşen “Türkiye’yi durdurma”, “Erdoğan’ı devirme” senaryosunda rol üslenip, ihaleler alıp bu ülkeye temiz siyaset olarak bunu yutturma hakkı da şansı da yok.
Hiç kimse, kendini bu ülkeye ait hisseden hiçbir çevre, bunlara zarar verecek siyasi hesaplar içine girmemeli, giremez. Elbette bu bir demokrasi yarışı. Ama iş artık bu noktanın çok ötesinde bir hal aldı.
Bir “yabancı el” her tarafı karıştırıyor..
İttifak görüşmeleri de, ortaklık projeleri de, çıkarılacak adayların seçimi de birileri tarafından yapılıyor, isimleri başkaları seçiyor, çokuluslu projeler havada uçuşuyor. Seçim öncesi ittifak modellerindeki “yabancı” el artık gizlenemez bir noktaya geldi.
Yıllardır ağır saldırılar altındayken, bu “yabancı el”e itiraz edenlerin demokrasi, seçim, muhalefet, özgürlük değerlere saygılarında hiçbir kusur, eksiklik yok. Sadece kaygıları var, endişeleri, korkuları var. Bu ülkenin son yüzyılında yaşananlara tanıklıkları, son beş yılda uğradığımız saldırıların acısı var.
O “yabancı el” hepimizi bir şekilde savunmaya itiyor, aynı cephede topluyor, vatan ekseninde birleştiriyor. Bu kaygıyı taşıyanlar, bütün senaryolara, zihin karartmalarına rağmen bütün zindelikleriyle doğru bir yerde duruyor. Çünkü onlar bu memlekete zarar gelir diye üzerinde titriyorlar.
Sizin aç gözlülüğünüzle, öfkenizle, küskünlüklerinizle uğraşamayız..
Tarih, büyük ideallerin, mücadelelerin küçük heveslerle, kişisel hırslarla, ihanetlerle yok edildiğinin örnekleriyle doludur. Bizim siyasi tarihimizde, bırakın geçmişi, son beş yıl bu örneklerden kaçını yaşadık? Beş yıldır küresel ölçekte bir kuşatma, baskı ile yüzleşiyoruz. Bu devam edecek de.
Öyleyse bizim bunlarla başetmek için bir merkez güç alanı oluşturma, savunma kalkanları oluşturma, bu ülkeyi güçlü tutma dışında seçeneğimiz yok. Birilerinin hırslarıyla, aç gözlülükleriyle, öfkeleriyle, küskünlükleriyle bu büyük mücadeleden geri duracak değiliz. Onların ve arkalarındaki güçlerin oyunlarına bir kez daha kanacak değiliz. O birilerinin örtülü, sinsi operasyonlarına, dışarıdan destekçilerine kanacak değiliz.
Muhalefetin ittifak arayışlarını hep bu yönde gördüm. Kişisel olarak Türkiye, bölge ve dünya okumam, dünyanın geleceğine yönelik öngörülerim hep bunu destekliyor. Bölgemize yönelik girişimler, bu girişimlerin Türkiye ayağına dair endişelerim hep bunu destekliyor.
PKK’nın, DEAŞ’ın, FETÖ’nün operasyon alanında yer kapmaya çalışmak bir dış ihaleden farklı değildir. Memleketin fay hatlarını harekete geçirmek, çatışma alanlarını büyütecek ortaklıklar hep bu müdahale alanı oluşturmaya dönüktür.
Neden hepsi birlikte Erdoğan’ı hedef alıyor?
Neden bütün bu çevreler Erdoğan’ı hedef alıyor? Neden hepsi onu indirmeye, zayıflatmaya, yaralamaya çalışıyor? Bütün ittifak girişimlerinin, aday seçimlerinin tek hedefi neden Erdoğan oluyor? Daha iyi yönetim, daha iyi projeler, daha güçlü Türkiye önerileri olması gerekirken neden hep içerideki çabalarla dışarıdaki senaryolar Erdoğan düşmanlığında birleşiyor?
15 Temmuz’da öldürmeye kadar vardırdıkları bu düşmanlığı şimdilerde birileri “onu zayıflatma, yaralama” olarak neden öne çıkarıyor? Neden ülkeye, millete Erdoğan düşmanlığından başka hiçbir söz söylemiyorlar, neden hiçbir vaatleri yok. Neden seçilme yerine onu devirmeyi esas alıyorlar?
Neden bütün Avrupa, ABD, bazı Arap ülkeleri Erdoğan’ı indirmek yaralamak, zayıflatmak için operasyon üstüne operasyon yapıyor? Neden siz de o cephede yer alıyorsunuz? Oysa bu, artık küresel bir proje, başkalarının hesabı. Peki neden siz o başkalarının hesabı çerçevesinde siyasi oluşumlara gidiyorsunuz? Türkiye’ye söyleyecek hiçbir sözünüz yok mu?
Hepiniz koştunuz, ikbal ve iktidar için koştunuz
Yok tabi. Çünkü size öğretilen bu. Sizden istenen bu. Elinize tutuşturulan bu. 15 Temmuz kötülüğü ne ise, 17-25 Aralık kötülüğü ne ise, Suriye’den kuşatma projeleri ne ise şimdi size içeriden kuşatma, içeriden yıkım dayatıldı. Seve seve koştunuz. Bir ikbal, iktidar buluruz diye koştunuz. Onların gözüne gireriz umuduyla koştunuz. Hiç sıkılmadan bunu milletten saklamaya çalıştınız.
Erdoğan varsa Türkiye güce yatırım yapar, daha da yükselir, büyür.. Onlar bunu biliyor. Siz de biliyorsunuz. Öyleyse kötü niyetlisiniz. Asla masum değilsiniz. Asla yerli değilsiniz.
Sizi biraraya getiren kim? Bu çok masum bir soru..
Bölgesel güç haritaları değişiyor. Yüz yıl sonrasının yükseliş dönemi yaşanıyor. Bunlardan kimlerin rahatsız olduğunu biliyorsunuz. Kimlerin içeride kimlerle iş tuttuğunu, ne tür servisler yaptığını, neden bütün ittifak arayışlarının bu büyük ideali hedef aldığını görüyorsunuz.
CHP’nin hesabı nedir? Nasıl bir Türkiye projesi vardır? Kılıçdaroğlu’nun örgütler, etnik ve mezhep kimlikleri dışında bir büyük Türkiye ideali var mıdır? Buna dair tek bir cümlesi var mıdır? CHP’yi, Meral Akşener’i, Saadet Partisi’ni bu çevrelerle yakınlaştıran irade nedir? Bütün siyasi kimlikleri sıfırlayan hedef kimlerin davasıdır?
Kimlerin nerede durduğu seçim sonrası çok daha net görülecek
Bütün bu karmaşanın, hesapların, örtülü ilişkilerin ve pazarlıkların üstünde bir akıl üretirsek Türkiye’yi durdurma planlarının önüne geçeriz. Bütün dünya Erdoğan’ı niye hedef alıyor sorusunun cevabına bakarsanız, içeride birileri onu neden hedef alıyor, neden Türkiye’yi yönetme işini kişiselleştiriyor, “yabancılaştırıyor” anlarsınız.
Seçimden hemen sonra, bölgenin ve dünyanın nasıl bir atmosfere sürükleneceğini, nasıl bir fırtına yaklaştığını gördüğünüzde bu senaryoların ne anlama geldiğini hepimiz çok daha net göreceğiz. Bugünkü hareketler işte o zaman yerli yerine oturacak, daha kolay tanımlanacak. Başkalarının himayesine, insafına, gölgesine sığınan bir siyasi öncülük ve anlayış bizi uçuruma sürükleyecektir. Biz artık bunu gördük, biliyoruz.
Artık parti meselesi değil, Türkiye meselesi her şey
Ama olmayacak, başaramayacaklar. O dışarıdan dayatılan ittifaklar da, dışarıdan belirlenen adaylar da hiçbir yere varamayacak. Türkiye seçim sonrasında çok daha güçlü adımlarla, çok daha ciddi kararlarla, çok daha özgüveni yüksek bir şekilde yoluna devam edecek. Fırtınalara, dışarıdan ve içeriden müdahalelere karşı çok daha kuvvetli olacak.
Yıllardır hasretini çektiğimiz o milli devlet aklı şaşkınlık yaşamayacak, o tarih yapıcı omurga çatlatılamayacak. Bu kritik eşik aşılacak, o akıl, öncülük, liderlik, kitlesel destek aynen korunacak.
Çünkü bu ülkenin artık iç politik meselesi yok, siyasi parti ya da adaylık meselesi yok. Bir ülke meselesi, bir Türkiye meselesi var. Bir coğrafya bir gelecek meselesi var. Her şey bunun yanında teferruattır. Bir gürültü gelip geçecek. Çünkü tarihin akışı değişmiştir ve bunu geri çevirme imkanı yoktur.
Yıkım Projesi.. Unutmayacağız..
Ama, bugünlerde kim hangi adımları atmışsa, hangi ortaklıkları kurmuşsa, kimler kimleri aday olarak öne çıkarmaya çalışmışsa, kimler “Erdoğan’ı devirmek”, “Türkiye’yi durdurmak” planı çerçevesinde sahaya sürülmüşse orada kalacak. Tarihin yanlış sayfalarında kalacak.
Özellikle AK Parti içinden gelip, kişisel hesapları ile bir “yıkım projesi”nde rol üstlenenler, üstlenmeye çalışanlar, bu ülkeye çelme atanlar, kazanmak değil birilerine kaybettirmek için örtülü hesaplar içine girenler varolan saygınlıklarını da kaybetmiş olacak.
Bir çokları gibi, bir çok parti ya da örgüt gibi, onlar da kullanılıp bir kenara atılacak. Ve bizler bunu bileceğiz. Bizler kimlerin hangi hesapların araçları haline geldiğini unutmayacağız. Türkiye adına, o büyük mücadele adına unutmayacağız.
Bu senaryo da ellerinde patlayacak. Patladı bile..
Bu ülke, sağlıklı bir seçim dönemi geçirecek. Büyük mücadeleyi her zaman en özverili biçimde destekleyen milletimiz yine o sağduyusunu kullanacak, o tarih yürüyüşünü besleyecek. Bugüne kadar bütün senaryoları ellerinde patladığı gibi bu da ellerinde patlayacak. Patladı bile. Birileri ortada kaldı bile. Bu toplumsal eğilimi anlayamayanlar, büyük dalganın yönünü kavrayamayanlar siyasi ömrünü tamamladı bile.
2019’a kadar uygulanacak küresel müdahale planları çerçevesinde kendini kuranlar, seçim erkene alınınca panikleyip meydana atılanlar, seçim sonrasında içeriden ve dışarıdan müdahale senaryoları için rol üstlenenler kaybetmiştir.
Bu çok büyük bir kayıptır, bir siyasi anlayışın. Bir çoklarının siyasi hayatının sonudur. Türkiye’ye değil, başkalarına oynadılar ve kaybettiler. “Türkiye Ekseni”nde demirleyenler için mücadele devam etmektedir.