Metin Özer
Gazze: Aynamız
İsrail kabinesi, Başbakan Benyamin Netanyahu’nun “Filistin’in iç meselesi” dediği bir konuyu geçenlerde oyladı ve Gazze’de yaşayan insanlara sağlanan elektrikte ciddi bir kesinti yapılmasını karara bağladı. Bu, Hamas’ın Gazze’deki yönetimini yıpratmayı amaçlayan [Mahmud Abbas liderliğindeki] Filistin Yönetimi’nin isteği doğrultusunda alınmış bir karardı.
İsrail kabinesi, bunun Hamas’la savaşı kızıştıracağını bilerek bu adımı attı. Ve İsrail, Gazze Elektrik İdaresi’nin, bölgeye verilen elektriğin kısılmasının gerçek anlamda bir insanlık felâketine yol açacağı uyarısına rağmen bunu yaptı.
Ramazan ayında, yılın en uzun günleri boyunca elektrik kesintileri özellikle hastaneleri ve deniz suyu arıtma tesislerini ciddi şekilde etkiledi. Pis su tahliye sistemlerinin de devre dışı kalmasıyla, sokaklarda evlerin arasından kanalizasyon suları akmaya başladı. İsrail’in [Abbas yönetiminin talebiyle] yaptığı son elektrik kesintisi nedeniyle, zaten günün sadece 4 saati elektrik alabilen Gazzeliler, ilave 45 dakikalık kesintilere daha maruz kalmaya başladı. Bu, İsrail’in bu yıl boyunca yaptığı en kötü şeydi.
Kesintiler sebebiyle, İsrail Filistin Yönetimi’ni sorumlu olarak gösteriyor. Filistin Yönetimi’ne göre ise bütün suç Hamas’a ait. Fakat herkes biliyor ki, İsrail kendi tercihini yaptı. Filistin Yönetimi’ne ‘hayır’ diyebilecekken, İsrail ‘evet’ dedi. İsrail ordusunun üst düzey generallerine göre, Hamas’a kesinlikle müsamaha göstermemek gerektiğinden, elektrik kesintileri de ‘normal’.
Elektrik konusunun temelinde, Filistin Yönetimi’yle Hamas arasındaki şiddetli politik mücadele var. Son kesintiler, Filistin Yönetimi’nin Gazze’deki sağlık sistemine sağladığı ödeneği astronomik şekilde azalttığı bir zamana da denk geldi.
Tüm bunların sonucu olarak, elektrik kesintileri özellikle kronik hastalıklardan muzdarip -çoğu çocuk- Gazzelileri etkiliyor. Yaz sıcaklarında hastanelerde vantilatörler çalışmıyor, antibiyotik ve diğer ilaçlarda kıtlık baş gösteriyor. Çok sayıda kanser hastası ve yeni doğan ünitelerinde tedavi altındaki en az 240 bebek de hayati tehlikeyle karşı karşıya.
Gazze’deki insani felâketin, İsrail’i de direkt şekilde etkilemesi söz konusu. Tahliye sistemlerinin devre dışı kalması nedeniyle Akdeniz’e boşalan kanalizasyon suları, yakında İsrail’in Aşkelon ve Aşdod kentlerinin sahillerine de vurmaya başlayacak. İsrail Çevre Koruma Bakanlığı Direktörü Yossi Inbar, “Dalgalar güneyden kuzeye doğru ilerlediği için, arıtılmamış pis su, buraya doğru gelecek. Yakında, Gazze sınırına yakın sahillerdeki su arıtma tesislerini kapatmak zorunda kalabiliriz. Dahası yer altı sularının bile kirlenmesi ve sivrisinekler yoluyla salgın hastalıkların ortaya çıkması ihtimali bile var. Bu kriz, Gazzelilerle beraber bizi de etkisi altına alabilir” açıklamasında bulundu.
İsrail’in Gazze’ye reva gördüğü bu muamele, hiçbir suç işlemeyen binlerce insanın hedef alındığı [toplu] bir cezalandırma. Bu, bir terör eylemi.
***
Buraya kadar okuduğunuz satırlar, İsrail’in en büyük gazetelerinden Haaretz’te Bradley Burston imzasıyla yayımlanan uzun bir analizden alıntı. En sondaki “Bu, bir terör eylemi” cümlesi de dâhil olmak üzere, Burston, kendi hükümetinin Gazze politikasını böyle yerden yere vurdu. Yazı İsrail kamuoyunda büyük tartışma yaratsa da, özellikle krizin İsrail’e bakan boyutu nedeniyle ciddi bir destekçi kitlesi de yakaladı. Kimsenin itiraz edemeyeceği şey ise, Gazze’nin içinde bulunduğu felâkete dair çizilen tablonun doğruluğuydu.
Çok fazla gündeme geldiği için belki ilgilerimizi çekme noktasında biraz zorlanıyor, ama Gazze’deki durum gerçek anlamda insanî bir faciaya doğru gidiyor. İsrail’in, sırf Hamas seçimleri kazandığı için 2007’den bu yana uygulamaya devam ettiği abluka, artık tahammül edilemez boyutlara ulaştı. Yaklaşık 2 milyon insanın, sadece ve sadece Hamas seçimlerden birinci çıktığından dolayı ölüme mahkûm edildiği bir tabloyla karşı karşıyayız. Kendisini sıklıkla “Ortadoğu’nun tek demokrasisi” olarak tanımlayan İsrail tarafından.
***
Gazze ablukasının asıl konuşulması gereken yönü, ablukanın sürdürülmesinde Filistin Yönetimi ve Mısır’ın İsrail’i yüreklendiriyor ve teşvik ediyor oluşu. Hamas’ı zayıflatmak ve Gazze’den silmek için kara, hava ve denizden bölgeyi kuşatan İsrail, Araplar arasındaki siyasi rekabetten ve kavgadan besleniyor. Hamas düşmanlığı noktasında bazı Arap yönetimleriyle İsrail’in el ele veriyor oluşunu izlemek, Ortadoğu’nun mevcut yapısı ve politik bünyesi hakkında da ilginç ipuçları sunuyor.
Katar krizinde de gördüğümüz üzere, Araplar arasındaki iç çekişmeler, “dış düşman”ı sıklıkla unutturuyor. Bu bağlamda İsrail, hamasi nutuklarda bol bol malzeme olarak yer alırken, sorunların asıl kaynağının bölgedeki Müslüman ülkeler arasında bir türlü sona ermeyen çekişme ve düşmanlıklar olduğu gerçeğinin de gözlerden kaçırılmasına yarıyor.
Gazze ablukası, bu yönüyle, İslâm dünyasındaki iç çekişmelerin, kavgaların ve siyasi rekabetlerin de özeti durumunda. “Ama Hamas’a yarar” diyerek, binlerce insanın kasten ölüme sürüklenmesine alkış tutan siyasal yapılar, Müslümanların “dış düşman”a pek de ihtiyaç duymadığını da gözler önüne seriyor.