Abdurrahman Dilipak
Evet, bürokrasiye sıra ne zaman gelecek!
Halk bir an önce bürokraside de kapsamlı bir temizlik bekliyor. Bürokraside sadece FETÖ sorunu yok. Ve işler düzeleceği yerde bozulmaya devam ediyor. Bürokrasideki yozlaşmadan da siyasiler sorumlu, onu da not edelim.
Bu yolsuzluklar, usulsüzlükler tek başına olmuyor.. “Şeytan üçgeni” içinde hak, hukuk adalet buharlaşıyor.
Bunun sadece bir ayağı siyaset. Aslında asıl toplum. Siyaset toplumun temsilcisidir. Sonuçta bu iş “U borusu” gibi sahibine benzer. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunur ve biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.
Hepimizin şu ayeti çok sık okuyup uzun uzun düşünmemiz gerekir üzerinde: “İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!”
Asıl değişmesi gereken biziz biz. Yoksa sonuçta tencere yuvarlanıyor, kapağını buluyor.
Siyasetçiler çok kötü de, toplum çok mu iyi!
Toplumu tek tek kişilerden ibaret görmemek gerek. Onun örgütlü gücüne bakmak gerek. Vakıf, dernek, oda, sendika, cemaat dediğiniz yapılar ne durumda.
Üç aşağı, beş yukarı biz bize benzeriz. Bunu bir kenara not edelim.
Media, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK, hiç kimseyi ayırmıyorum. Bu yapıların hiçbiri diğerine “güzel örnek” olmuyor genel anlamda, istisnaları hesaba katmazsak. Hayırda yarışmıyoruz genel olarak. O yaptı, ben de yapayım, onun var, benim niye olmasın. Ne kadar sabırsızız, ne kadar çok şikâyet ediyoruz, ne çok şey istiyoruz. Kimse halinden memnun değil, hani sabredenlerden, şükredenlerden olacaktık.. Hani ecelimiz gelmeden ölmeyecektik, hani rızkımızdan azını da çoğunu da yemeyecektik.
Hani şöyle olmasaydı böyle olmazdı demeyecektik, ben olmasam olmazdı, şöyle yaptım da böyle oldu gibi ne büyük laflar ediyoruz. Sahi, babam kız olsaydı ben kim olurdum. “Başarı” dediğiniz ne sizin. Hz. Ali’nin ya da Eba Zer’in, Hz. Lut’un, Hz. Salih’in, Hz. İsa aleyhisselamın, Hz. Nuh’un başarısız olduğunu mu düşünüyorsunuz mesela.. Olur mu öyle bir şey.
Ümera, ulema, tüccar hepsi dürüst olacak. STK’sı da, iş adamı da, gazetecisi de.
Bizim ilahiyatçılarımız ne kadar dürüst, ya da Prof’larımız. Meslek odalarının hali ortada.
Bazı konuları yeniden düşünmemiz gerekiyor. Lafa gelince mangalda kül bırakmıyoruz ama gerçekler ortada..
Ha! Şu rahatlığımız olmalı, herkes yaptığının karşılığını görecek. Miskal-zerre kadar iyilik yapan da, kötülük yapan da karşılığını görecek. Her şeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var. O zaman biz üzerimize düşeni yapalım. Çünkü yaptığımızın da, yapmamız gerekirken yapmadığımızın da hesabının sorulacağı bir gün var.
Hep siyasilere yükleniyoruz. Burada şunu da görelim, at sahibine göre kişner. Siyasetçi hainse, müfsitse bürokrat da ondan geri kalmaz.. Tek başına siyasetçi bir şey yapamaz.. Onun için bürokrasinin de temizlenmesi gerek. Ve tabi iş adamı dediğiniz adamların da temiz olması gerek.
Bütün bunları yetiştiren okullardan gelen çocuklarımızın aklen ve ahlaken gelişmiş olması gerek. Bu konuda elbette ailelere, topluma da önemli görevler düşüyor, cami de bu işten sorumlu cemaat de. Cami görevini yapıyor mu, cemaatine yaşadığı İslam Kur’an-ı Kerim’deki kaç ayete tekabül ediyor. Gerisi ne durumda. Farz-ı kifayeler konusunda kim ne yapıyor?
Bakın, şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi ve gerekçesi olamaz.
Siyasileri eleştirdiğimiz kadar cemaati da eleştireceğiz. Sadece FETÖ’yü değil. Kendimizi de.. Öyle övünerek ve dövünerek görevimizi yapmış olmayız.
Başımızdakiler değişince biz de değişmiş olsaydık, maddi anlamda başarısız gibi gözüken hiçbir peygamber olmazdı. Biz değiştiğimiz zaman başımızdaki de değişir, bizim halimiz de. Asıl değişmesi gereken biziz biz! Asıl eleştirmemiz gereken kendi nefsimizdir.. Ferdi nefsimizi ve kendimizi ait hissettiğimiz bütün tüzel nefislerimizi de sorgulamamız gerek.. Bakalım işlerimiz ve sözlerimiz vahye ne kadar uygun, veresetül enbiya bir hayatımız var mı?
Başkalarını eleştirirken çok acımasız olabiliyoruz, ama kendimize gelince maalesef, durum ortada.
Allah’ın dini yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din, karı ile kocanın ihtilafını bize çözmüyor. Yeniden iman edeceğiz, Allah’ın dinine geri döneceğiz. Aklımızı kiraya vermeyeceğiz, din büyüklerimizi İlah ve Rab edinmeyeceğiz. Hiç kimseyi mutlaklaştırmayacağız. Allah ve Resulü dışında kimse masum değildir. Herkes yanılabilir. Hatta Hristiyanlar Hz. İsa’yı Rab edindikleri için sapıtmadılar mı? Ayet öyle demedi mi, “Şeytan sizi Allah’la aldatmasın” diye. Şeyhlerimizle de, kanaat önderlerimizle de aldatmasın, o lanet olası. Kur’an-ı Kerim’i değiştiremeyecek ama algısını değiştirebiliyor, Mealleri karıştırabiliyor. Kur’an-ı Kerim üzerinden dolaylı olarak da olsa kendi zehrini kusan şeytan, başka kaynaklar üzerinde de insanları saptırmak için kendine bir yol bulmaya çalışacaktır. Biliyorsunuz o lanet olası şeytan Hz. İbrahim’den, Hz. İsmail’den ve Hz. Hacer’den vazgeçmedi. Ve biz onun için hacda şeytan taşlarız onların şeytana karşı savaşlarında safımızı belli etmek için.
Bakın, FETÖ’nün bankasına para yatıran bürokratı işten atıyoruz da, FETÖ’nün bankasında yöneticilik yapanları suyun başında, tepede tutmaya devam ediyoruz. Bu çelişkilerin de son bulması gerek artık. Sadece merkezi hükümet değil, özerk kuruluşlar ve yerel yönetimin de aynı şekilde acil bir şekilde gözden geçirilmesi gerek.
AK Parti kendini değiştirmek için bir irade ortaya koydu ve bir adım attı. İkinci adımı bürokraside bekliyoruz inşallah. Elbette def-i mazarrat celb-i menafiden evladır, savaş, terör ve darbe tehdidine karşı mücadelemiz sürerken, biz de bir yandan kendi nefsimizi ve tüzel yapılarımızı gözden geçireceğiz ve gözümüzü, veresettüş şeytan olan fasık siyasetçi, fasık bürokrat, fasık iş adamı ve müfsit aydın ve alimlerden ayırmayacağız. Selam ve dua ile..