Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin Yeni Güvenlik Konsepti'ne ilişkin bir süredir oldukça çarpıcı konuşmalar yapıyor. Zamanın değiştiğine, tehditlerin değiştiğine, küresel güç haritasının değiştiğine, tarihin değişmek üzere olduğuna, bütün bunlara paralel biçimde Türkiye'nin de değiştiğine dair ileri derecede cümleler kuruyor, can alıcı tespitler yapıyor.
Ağırlıklı olarak Avrupa Birliği'nin açık Türkiye düşmanlığına, bu çerçevede terör örgütlerini sahiplenmesine, destekleyip Türkiye'ye yönelik saldırılarından medet ummasına, terörü bir kart olarak görmesine, belki Birinci Dünya Savaşı sonrası ilk kez Türkiye ile Avrupa arasındaki güven unsurunun bu denli zedelenmesine yönelik cesur, açık, önyargısız, kompleksiz cümleler kuruyor.
Hem uyarı hem meydan okuma
Bölgede bütün ülke haritalarının masaya yatırılmasına, Türkiye'ye yeni bir harita dayatılmasına, bölgesel savaşın Türkiye içlerine servisedilmesine, Gülen ve teröristleri üzerinden içeriden, PKK/PYD üzerinden hem içeriden hem dışarıdan ülkemize karşı açık savaşın başlatılmasına, tehlikenin ne kadar büyük ve ne kadar yakın olduğuna dair bütün ülkeyi, hepimizi uyarırken, tehditlerin kaynağına meydan okuyor.
Gezi terörünü yaşamış, 17-25 Aralık darbe girişimini yaşamış, 15 Temmuz çokuluslu saldırısını yaşamış, PKK üzerinden iç savaş senaryosuna göğüs germiş, PYD üzerinden Türkiye'yi çevrelemeplanlarının farkına varmış, Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana en ağır ihanet örneklerine tanık olmuş, üstelik bütün bu tehdit ve saldırıların doğrudan ya da dolaylı kendi müttefiklerinden geldiğini farketmiş bir ülkenin, öz savunmasına ilişkin bir mücadele başlatıyor.
Doğu-Batı savaşının tam merkezindeyiz
Savunmacı ve ürkek bir ülkeden cesur ve meydan okuyan ülkeye, tehditleri içeride değil dışarıda karşılayan bir ülkeye, içeriden ve dışarıdan gelen saldırılar karşısında diz çöken, yalvaran, sinen bir siyasi akıldan elini daha da uzak coğrafyalara ulaştıran, adımlarını daha da güçlendirip sıklaştıran bir siyasi akla geçişin yol haritasını sunuyor.
Türkiye; yeni başlayan, sertleşen, acımasızlaşan bu olağanüstülükler çağında, bu çılgınlıklar döneminde başka türlü ayakta kalamaz. Hiçbir ülkenin, bölgesel ittifakın, merkez gücün birbirine tahammülünün kalmadığı, ortak alanların hızla belirsizleştiği, kaynaklar ve pazarlar üzerinde acımasız örtülü savaşların yaşandığı, küresel güç/iktidar paylaşımının dünyayı kıyamet savaşına doğru sürüklediği bir dönemde, Türkiye gibi karmaşık bir coğrafyanın ortasında, büyük saldırının ana hedefi olan Müslüman dünyanın merkezinde, artık keskin hatlarla birbirinden ayrılan Doğu ile Batı arasındaki cephenin tam ortasında duran bir ülkenin kendini hazırlamaktan başka çaresi kalmamıştır.
Tehlike büyüktür, yıkıcıdır, yakındır
Siyasi aklını dönüştürmesi, duruşunu netleştirmesi, toplumsal dayanışmasını güçlendirmesi, tarih yapıcı rolünü keşfetmesi, merkez devlet reflekslerine yönelmesi, bu çerçevede savunma hatlarını alabildiğine güçlendirmesi bir zorunluluktur.
Olağanüstülükler çağı başlamışsa, sıradışı bir tarih dönemine girmişsek, bütün coğrafya büyük savaşın hedefi haline getirilmişsebizim de olağanüstü bir hazırlık dönemi geçirmemiz, olağanüstü bir çıkış yapmamız, olağanüstü savunma hazırlıkları başlatmamız acil bir sorumluluktur.
Tehlikenin büyüklüğünü, yakınlığını, yıkıcılığını farkedemeyenler için, dünyanın sürüklendiği bu sert iklimikavrayamayanlar için bu sözler, bu öneriler olağanüstü ve sıradışı görülecektir. Bu çevrelerin, aslında neler olup bittiğine, iki yıl sonra neler olabileceğine dair sağlam öngörüleri olduğunu hiç sanmıyorum.
Artık öngörü dönemini bile geçmişken, her şey apaçık önümüzdeyken, ülke savunması için canlar veriliyorken, Türkiye'ye yönelik saldırılar gizlenemez hale gelmişken, Türkiye'yi yıkmak için yeni hazırlıklar devam ederken normal cümlelerle konuşmamız mümkün değildir.
ABD ve AB için Türkiye kontrolden çıkmıştır!
Türkiye-ABD ekseni bir yıkım yaşıyor. Sebebi Barack Obamayönetiminin terör örgütleri ile bu koca ülkeye ayar vermeyegirişmesidir. PKK ile içeriden vurması, PYD ile dışarıdan çevrelemeyegirişmesi, FETÖ ile iç savaşa sürükleyip teslim alma planıdır.
Türkiye-AB arasındaki güven duvarları tamamen yıkılmış, ortaklık duygusu yok olmuştur. Olağanüstü bir küresel güç hareketliliği olmazsa bu böyle devam edecek ve bir daha tamir edilemeyecektir. Sebebi AB'nin Türkiye'yi, bırakın ortaklığı, müttefik olmaktan çıkarması, Türkiye'nin büyümesini ve güçlenmesini tehdit görmesi, Ortadoğu'yu yeniden paylaşma planlarının önünde engel görmesidir.
Hem ABD hem de AB ülkeleri için esas mesele, Türkiye'nin artık kontrol altına alınamaması, yönetilebilir alandan çıkması, 20. yüzyıl boyunca devam eden vesayetin yok olması ve bir daha inşa edilememesidir. Yani, teslim olursanız dost olursunuz, teslimiyeti reddederseniz düşman olacaksınız. Batı ile yüzlerce yıllık siyasi tarihimizde gelenek bozulmamıştır!
ABD ve Avrupa katliam yapanları korumaya aldı
15 Temmuz saldırılarını doğrudan ABD yönetimi, ABD istihbaratı planlamış, Gülen ve teröristleri üzerinden uygulamıştır. Washington yönetimi, stratejik ortak dediği Türkiye'ye tarihinde en ağır saldırıyı yapmış, bu ülkenin liderini öldürmeye girişmiştir. Plan başarısız olunca da, kendi istihbaratına çalışan ne kadar FETÖ mensubu varsa ülkeye çağırmış, korumaya almıştır.
AB, PKK ve PYD'ye hep tam destek vermiş, sivil katliamlara imza atan kişileri savunmuş, bundan utanç duymamış, son derece pervasız bir şekilde Avrupa başkentlerinde bu kişilerle şov yapmaktan çekinmemiştir. Binlerce teröristi korumaya almış, açıktan teröre destek ilan etmiş, bunu yaparken elli yıldır savunageldiği tezleri Türkiye karşıtlığı uğruna heba etmiştir.
FETÖ ve PKK/PYD tamamen ABD-AB yönetiminde saldırılar yaparken, bu ülkeler tarafından yönetilirken kimse bizden sakin konuşmamızı, anlayışlı olmamızı beklemesin. Kimse bizden geleceğimizi bu ülkelere bağlamamızı, onları umut ve dost görmemizi beklemesin.
“Başka seçenekler” devreye girecektir
Bu ülkeler teröre desteklerine devam edecekler. Örgütler üzerinden Türkiye'ye saldırılara devam edecekler. ABD ve Avrupa ülkelerinde binlerce terör mensubundan bir tanesi bile iade edilmezken, bu yönde umutlarımızı da bir kenara bırakma zamanı gelmiştir. “Başka yöntemlerle mücadele” etmek zorundayız. Bu “başka yöntemler”in ne olabileceğine kafa yormak zorundayız.
Salih Müslim başta olmak üzere PKK/PYD yöneticilerine yakalama kararının hukuki bir sonucu elbette olacaktır. Ancak İnterpol diye bir şey artık kalmamıştır ya da Türkiye için bir şey ifade etmemektedir. Üstelik bu kişiler sadece bir saldırıdan değil, Türkiye'ye karşı açık savaştan suçludur. Öyleyse hukuki ve adli sonuçlarla bir yere varılması da mümkün değildir. Yeni Güvenlik Konsepti'nin bu kişilerin başlarına ödül koymakla sınırlı kalacaksa yine bir sonuca ulaşılamayacaktır.
Türkiye'nin bütün bölgede kendi özel operasyonlarını yapmaktan başka seçeneği kalmamıştır. Yakalama kararı bu yönde atılmış ilk adım olabilir mi? Nokta operasyonların habercisi olabilir mi? Göreceğiz..
FETÖ ve PYD kriptoları
İçerideki FETÖ kriptoları, PKK/PYD kriptoları ne kadar zihin karıştırmaya, ne kadar devlet aklını bulandırmaya, ne kadar güvenlik zafiyeti oluşturmaya, ne kadar Türkiye'ye Suriye'deki hareket alanını daraltmaya kalkışırsa kalkışsın, ABD ile birlikte Fırat Kalkanı'nı boşa çıkarıp PYD'ye alan açmaya çalışsın, Türkiye bu olağanüstü yürüyüşüne devam edecektir.
Çünkü bu dönem sadece Türkiye için değil bütün dünya içingeçerlidir. Belki Türkiye'den daha çok ABD için, Avrupa ülkeleri için ya da Asyalı güçler için derin değişimlere tanık olacağız. Uluslararası sistem iflas etmiş, dünyanın ekseni kaymıştır.Önümüzdeki yıllarda kimlerin dost kimlerin düşman olacağını öngörmek bile mümkün değildir. Çok karmaşık, baş döndürücü değişimler göreceğiz.
Bin yıl sonra Doğu'ya dönme vakti mi geldi?
Öyleyse ABD'nin merkez konumunu, AB'nin bütünlüğünü, Asya'daki güç hareketliliğini ve meydan okumayı, coğrafyamızın uzağında yaşanacak sarsıntıları dikkatle izlememiz, hazırlıklı olmamız gerekiyor. Türkiye'nin Şanghay İşbirliği Teşkilatı'na yönelik ilgisi basit bir ilgi olmayabilir. Batı Türkiye ile önüne kalın duvarlar örmüşse, Türkiye düşmanları ile ittifak yapmışsa, bunun için “teröre destek veren ülke” suçlamasını bile göze almışsa Türkiye elbette başka arayışlara girecektir.
Kim bilir, belki de bin yıldır Batı'ya akan suyun yönünü çevirme, ilk kez yüzümüzü Doğu'ya döndürme vakti geldi. Eğer biz bunu yapmak zorunda kalırsak, dünya tarihinde köklü değişiklikler olacak, büyük kırılmalar yaşanacak demektir. Çünkü tarih yapıcı milletlerin tercihleri sadece o ülkelerle sınırlı kalmaz.
Ben Cumhurbaşkanı'nın sözlerini bu çerçevede okuyorum ve son derece önemli buluyorum. Bizi uyarıyor, ülkeyi uyarıyor, dünyayı uyarıyor. Bize düşen bu öncelikleri bir yol haritası görüp alabildiğine dayanışmayı güçlendirmek, olağanüstü bir savunma hazırlığına girişmektir.