Taha Kılınç
Dünyaya meyletmemeli..
İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“Dünya işlerine çok düşkün olmamalıdır. Mesela, çarşıya herkesten önce gidip, herkesten sonra çıkmamalı. Tehlikeli ve uzun yollara gitmemelidir. Mal kazanmak için, deniz ve hava yolculuklarına dalmamalıdır. Mu’âz bin Cebel hazretleri buyuruyor ki; “Şeytan, pazarda, yalan, hile, hıyanet ve yemin ettirerek Müslümanları günaha sokmaya çalışır. Önce gidip, geç çıkanlara daha çok asılır.” Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Tüccarın, esnafın en kötüsü, erken gidip, geç dönenlerdir.)
Sabah, namazı kılmadan ve kitap okuyup birkaç şey öğrenmeden işe gitmemeyi âdet edinmelidir. İhtiyacı kadar dünyalık kazanınca, ahireti kazanmakla meşgul olmalıdır. Çünkü ahiret hayatı sonsuzdur ve ona ihtiyaç daha çoktur ve ahiret ticaretinde iflas etmek üzeredir. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe hazretlerinin hocası Hammâd, ticaret yapardı. Başörtüsü satardı. Her gün, iki habbe kazanınca eşyayı toplar pazardan çıkardı. Büyüklerden bazısı dükkana, haftada iki gün giderdi. Bir kısmı da, cumadan başka her gün gider, öğle namazında geri dönerdi. Bir kısmı nihayet ikindiye kadar alışveriş ederdi. Hepsi ihtiyacı kadar kazanınca camiye gider, ibadetle, ilim öğrenmekle akşamı yapardı.”
İnsanlar için en büyük felaket; refah düzeyinin artmasıdır. Herkes de ona talip. Var mı bu bana yeter diyen,... hayır. Şu da olsun, bu da olsun... halbuk her kavuştuğu, dinden bir parça götürür. Allahü teâlâ buyuruyor ki; ihtiyaçsızlık azgınlığa sebep olur. İnsanın bütün ihtiyaçları karşılandı mı arkasından azgınlık, felaket gelir. Nitekim, en büyük dejenerasyon refah düzeyi yüksek olan yerlerde...
İstişare nefsi kırar. Öyle bir din ki; her emirde mutlaka nefsi kırma payı var. Mesela, selamı önce sen ver, nefsin kırılsın, darılana evvela sen elini uzat, nefsin kırılsın, dinin esası bu. Yumuşak ol nefsin kırılsın, çok çalış nefsin kırılsın.
--
İslâm dini ilim dinidir. Arzu ve heves dini değildir. İslâm dini nakil dinidir, kendi tefsirine, kendi yorumuna bağlı değildir. Herkes İslâmiyeti kendisine göre anlatırsa, milyonlarca din meydana gelir. Dinimizin en büyük temeli, akla hitap eder ama nakil dini oluşudur.
Bir insan harcayamıyorsa, hayır hasenâta sarf edemiyorsa, bundan daha büyük vebâl olmaz.
Mütevazı olmak kadar faziletli bir şey yok.
Şeytanın bir kibri, lanetlenmesine ve milyarlarca kişinin felâketine sebeb oldu.
Ah yalan dünya.. Yalan dünya.. Cenab-ı hak Kur'an-ı kerimde, meta-ul gurur buyuruyor. Aldatıcı dert parçasıdır. Bütün insanların peşinde koştuğu, milyarlara milyar kattığı, trilyonlara trilyon kattığı, binalarına binalar kattığı dünya; meta-ul gururdur, aldatıcıdır.
Allahü teâlâ, sevdiklerine, günahlarını affetmek için veya Cennetteki nimetlerini arttırmak için, dertler, hastalıklar veriyor. İbadetleri zahmetli, sıkıntılı oluyor. Buna karşılık, dünya işlerinde, rahatlık, kolaylık ve rızıklarına bereket veriyor. İbadet yapmayanlara, rahatlık, bereket vermiyor. Bunlar, zahmet çekerek, hile ve hıyanet yaparak, çok kazanıp, zevk ve safa içinde yaşarlar ise de, bu zevkleri uzun sürmez. Az zaman sonra, hastahanelerde, hapishanelerde sürünürler. Ahiretteki azapları da, çok şiddetli olur.
Ölülere, dua ile, istiğfar etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdatlarına yetişmek lazımdır. Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Ölünün mezardaki hâli, imdat diye bağıran, denize düşmüş kimseye benzer. Boğulmak üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birini beklediği gibi, meyyit de, babasından, anasından, kardeşinden, arkadaşından gelecek bir duayı gözler. Kendisine bir dua gelince, dünyanın hepsi kendine verilmiş gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, yaşayanların duaları sebebi ile, ölülere dağlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve istiğfar etmektir.)
Dirilerin yaptığı duaların ölülere fayda vereceğini, âlimler söz birliği ile bildirmişlerdir. Kur'an-ı kerim okuyup da sevabını ölülerin ruhlarına gönderince, onlara fayda vereceğini mezhep sahibi âlimler de bildirmiştir. Dua, istemek demektir. Aç bir kimsenin, iştahlı olduğu bir zamanda yiyecek istemesi gibidir. Bu sebeple, ölmüşlere dua etmek, hatm-i tehlil yapmak, yani yetmişbin kelime-i tevhit okuyup, sevabını ruhuna hediye etmek çok faydalıdır.
Resûlullah "Sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Zeman gelir ki, o zemanın Müslümânları, bugün sizin yaptığınız ibâdetlerin onda birini yaparsa, ahirette azabdan kurtulurlar.) Sebebini sorduklarında, (Çünki sizler, hayr işlemeğe çok yardımcı buluyorsunuz. Onlar yardımcı bulamayacakları gibi, çeşitli engellerle de karşılacacaklardır. Gafiller, cahiller arasında garib kalacaklar) buyurdu. İşte bu, bu zamanın Müslümânları için. Bu şekilde medh ediliyor. II.Abdülhamid Han hazretleri, Fatih Sultan Mehmet Han ve Yavuz Sultan Selim Han hazretlerinden çok daha üstündür. Çünki, diğer padişahların yardımcıları vardı. Şeyhülislamları vardı. Ama II.Abdülhamid Hanın yardımcıları yoktu ve Şeyhülislamı da mason idi. Yani yalnızdı...
İmam-ı Rabbani hazretleri dünyayı anlatırken, "zıll-i zâildir" buyuruyor. Dünya bir görüntüden ibarettir. Aynadaki görüntü gibi. Bu görüntü ahiretin görüntüsüdür. Ahirette ne var; Cennet, Cehennem. Dünyadaki ibadetler, dine uygun yaşayışlar, Cennetin dünyadaki görüntüsüdür. Masiyetler, isyanlar, kötülükler, kötü yerler, karanlık, sıkıntılı izbe yerler de Cehennemin görüntüsüdür. Cennetlikler, Cennetlik işleri yaparlar; Cehennemlikler, Cehennemliklerin işlerini yaparlar.