Taha Kılınç
Dünyada en zor şey, Ehl-i sünnet itikadında olmaktır
Bir gün Bilal-i Habeşi hazretleri 'radıyallahü anh' camide oynamaya başlamış. Hazret-i Ömer "radıyallahü anh", ya Bilal, ne yapıyorsun? Burası cami, demiş. Sana ne! Caminin sahibi burada. Bana yalnız o karışır, demiş. Hazret-i Ömer efendimiz gülerek karşılamışlar. Hazret-i Ömer'in 'radıyallahü anh', güldüğü sayılıdır. Peygamber efendimize 'aleyhissalatü vesselam' gitmiş, ya Resulallah, Bilal'in haline bakar mısınız, demiş. Niye, buyurmuşlar. Ya Bilal, burası cami, yapma bunu, dedim; caminin sahibi orada. Bana O karışır dedi, demiş. Cenab-ı Peygamber 'aleyhissalatü vesselam', bana Bilal'i çağırın, buyurmuş. Ya Bilal bu ne hal? Sen ne yaptın, demiş.. Oynuyorum, demiş. Niye? Allahıma teşekkür ediyorum. Neden? Cenab-ı Hak size her şeyi verdi; ama bir şeyi vermedi. O vermediğine teşekkür ediyorum, demiş. Allahü teala bana neyi vermedi ya Bilal, buyurmuşlar. Ya Resulallah, sen istediğini müslüman yapamazsın. Eğer bu senin elinde olsaydı, bütün Araplar müslüman olurdu, sonra Habeşli Bilale sıra gelirdi. Allah beni seçti. Sen sadece sebepsin, anlatırsın. Herkese anlatırsın. Bırakın Allahıma teşekkür edeyim, demiş. Devam et, buyurmuşlar.
Dünyada en zor şey, Ehl-i sünnet itikadında olmaktır. Cenab-ı Peygamber "aleyhissalatü vesselam" buyuruyor ki; "Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacak. 72'sinin itikadı bozuk olacak, Cehenneme gidecek, itikadı düzgün olduğu için biri kurtulacak". İşte bu, Ehl-i sünnet vel cemaat fırkasıdır. Peygamberimizin cemaatine ve sünnetine tâbi olandır. Cemaat demek Eshab-ı kiram demektir.. Sünnet de İslamiyet demektir. Ehl-i sünnet vel cemaatin manası budur. Benim cemaatime ve sünnetime tâbi olan kurtulacaktır, buyuruldu.
İ'tikâdı düzeltdikden sonra halâl, harâm, farz, vâcib, sünnet, mendûb, mekrûh olan şeyleri de fıkh kitâblarından öğrenmek ve her işi bunlara göre yapmak da lâzımdır.
Allah korusun, i'tikâd edilecek şeylerde, bir sarsıntı olursa, kıyâmetde, Cehennemden hiç kurtulmak olmaz. İ'tikâd doğru olup da, işlerde gevşeklik olursa, tevbe ile ve belki tevbesiz de afv olunabilir. Eğer afv olunmazsa, Cehenneme girse bile, sonunda yine kurtulur. Görülüyor ki, işin aslı, temeli, i'tikâdı düzeltmekdir. Hâce Ubeydüllah-i Ahrâr "kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz" buyurdu ki, (Bütün iyi hâlleri ve buluşları bize verseler, fakat Ehl-i sünnet vel cemâ'at i'tikâdını kalbimize yerleşdirmeseler, hâlimi harâb, istikbâlimi karanlık bilirim. Eğer bütün harâblıkları, çirkinlikleri verseler ve kalbimizi Ehl-i sünnet i'tikâdı ile süsleseler hiç üzülmem). Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Ehl-i sünnet i'tikâdından ayırmasın! İnsanların efendisi hurmetine "aleyhissalâtü vesselâm" düâmızı kabûl buyursun! Âmîn!
[(Se'âdet-i Ebediyye) ve (Herkese Lâzım Olan Îmân) adındaki kitâblarda, Ehl-i sünnet i'tikâdı açık olarak bildirilmişdir. Hakîkat kitâbevinden alınarak okunmasını ve herkesin okumasına ön ayak olunmasını tavsiye ederiz.]
Bir def'a da, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem", (Yarın ölecekmiş gibi âhirete ve hiç ölmiyecekmiş gibi dünyâ işlerine çalışınız) buyurdu.. Bir def'a da, (Bilerek yapılan az bir ibâdet, bilmiyerek yapılan çok ibâdetden dahâ iyidir) buyurdu. Bir kerre de, (Şeytânın bir âlimden korkması, câhil olan bin âbidden korkmasından dahâ çokdur) buyurdu. İslâm dîninde kadın kocasının izni olmadan nâfile hacca gidemez. Sefere, müsâfirliğe gidemez. Fekat kocası öğretmezse ve izn vermezse, ondan iznsiz, ilm öğrenmeğe gidebilir. Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevdiği, büyük ibâdet olan hacca iznsiz gitmesi günâh olduğu hâlde, ilm öğrenmeğe iznsiz gitmesi günâh olmuyor. Peygamberimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" bize bildiriyor ve (Nerede ilm varsa, orada müslimânlık vardır. Nerede ilm yoksa, orada kâfirlik vardır!) buyuruyor. Burada da ilmi emr etmekdedir. Her müslimânın, önce din, sonra dünyâ bilgilerini öğrenmesi lâzımdır.