Taha Kılınç
Dünya nimetleri
Gençlik çağının kıymetini biliniz! Bu kıymetli günlerinizde, İslâmiyet bilgilerini öğreniniz ve bu bilgilere uygun yaşayınız! Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olunuz.
İnsanlar riyâzet deyince, açlık çekmeği ve oruç tutmağı anladılar. Hâlbuki, dînimizin emrettiği kadar yimek için dikkat etmek, binlerce sene nâfile oruç tutmaktan daha faydalıdır.
Bir kimsenin önüne lezzetli, tatlı yemekler konsa, iştihâsı olduğu hâlde ve hepsini yemek istediği hâlde, dînimizin emrettiği kadar yiyip, fazlasını bırakması, şiddetli bir riyâzettir ve diğer riyâzetlerden çok üstündür.
Bir farzı vaktinde yapmak, bin sene nâfile ibâdet yapmaktan daha çok faydalıdır.
İmam-ı Cafer-i Sadık 'radıyallahü anh', cenab-ı Peygamberin 'aleyhissalatü vesselam' torununun torunudur. İmam-ı Cafer-i Sadık hazretleri Mina'da birkaç dostuyla sohbet ederken, yanlarına bir dilenci gelmiş. O sırada üzüm yiyorlarmış. Dilenci, bana bir şey verin, demiş. Koparmış bir salkım üzüm, buyurun, demiş. Ben üzüm istemiyorum, bana para verin, demiş. İmam hazretleri, param yok, demiş. O da çekmiş gitmiş. Birkaç adım gittikten sonra pişman olmuş, tekrar geri gelmiş, üzümü alayım, demiş. İmam hazretleri de, kusura bakma, sana üzüm yok, demiş. O gittikten sonra başka bir dilenci gelmiş; ya imam, Allah rızası için bir şey ver, vermiş. O da kopartıp, bir dal üzüm vermiş. Ya Rabbi, ne merhametlisin. Ben sana nasıl hamd edeyim? Ya Rabbi, bu aciz kuluna bir de bir salkım üzüm ihsan ettin deyince, bir salkım daha vermiş. Ya Rabbi, ben sana şükürden acizim deyince, yanındakine, paran var mı, demiş. Efendim, yirmi dirhem var, demişler. Ver, demiş; o da çıkarıp vermiş. Ya Rabbi, ben acizim. Sen çok mübareksin, beni afv et deyince, imam hazretleri gömleğini çıkarmış. O şükr ettikçe nimetler artmış ve gitmiş. İmam hazretleri buyurmuşlar ki; İşte insanlar böyledir. Verilen nimete şükr etmedi, cenab-ı Hak elinden aldı. Öteki şükr ettikçe, artırdı. İşte Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen buyuruyor ki; Verdiğim nimetlere şükr ederseniz, artırırım. Ama verdiğim nimetlerin kıymetini bilmezseniz, hafif görürseniz, az görürseniz, elinizden alırım, sonra da size çok acı azap yaparım.
Birgün Peygamber efendimiz 'sallallahü aleyhi ve sellem' Eshab-ı kiramla beraber otururlarken, birisi orada misafirmiş. Melekler gelmiş, başta Peygamber efendimiz olmak üzere, hepsine su döküp, abdest aldırmışlar. Buna gelince, yüzüne bile bakmamışlar ve gitmişler. Peygamberimize gelmiş, ya Resulallah, ben de müslümanım, ben de senin ümmetindenim. Elime döksünler diye su istedim, bırakıp gittiler, demiş. Sen kimsin, buyurmuşlar. Aman efendim, ben filan oğlu filanım, demiş. Ben seni tanımıyorum. Günde kaç defa bana salevat-ı şerife getiriyorsun ki, ben seni tanıyayım. Benimle ne irtibat kuruyorsun, buyurmuşlar.
Birgün Resulullah efendimizin "aleyhissalatü vesselam" huzuruna iki şahitle bir yahudi gelmiş. Ya Muhammed, 'aleyhissalatü vesselam' senin ümmetinden filan kişi gece geldi, ahırdan devemi çaldı. Şimdi deve onda, demiş. Deveyle beraber çağırın, buyurmuşlar. Deveyle beraber gelmiş. Yahudiye, şahidin var mı, buyurmuşlar. İki şahit var, demiş. Bizim dinimizde itiraf ve şahit çok önemlidir. Şahitlere, bu develer kime aitti, buyurmuşlar. Efendim, yahudinin demişler. Müslümana dönmüş, bu gece ahıra girip bu deveyi çaldın mı, buyurmuşlar. Efendim, vallahi billahi yapmadım. Aklımdan bile geçmez, demiş. Peki şahidin var mı, buyurmuşlar. Ya Resulallah, şahidim yok, demiş. Din hükmüne göre, şahitlerin verdiği bilgiye göre, deve yahudiye aittir fakat hırsızın da cezası verilecektir. Sonra O mübarek zât buyurmuş ki; Ya Rabbi, her gece Peygamberimize 'aleyhissalatü vesselam' yatmadan, uyumadan evvel, on salevat-ı şerife okurum. Eğer bu kabul edilmişse, bu deve konuşsun, demiş. Tam hüküm verilirken, deve, ben de konuşabilir miyim, demiş. Deve konuştuğu anda, yahudi titremeğe başlamış. Ya Resulallah, bunlar yalan söylüyorlar. Ben bu müslümanın devesiyim, demiş. Sonra yahudiler kaçmışlar. Bu sefer cenab-ı Peygamber "aleyhissalatü vesselam" buyurmuş ki; Bana günde on defa salevat-ı şerife getireni, Allahü teala dünyada bu sıkıntıdan kurtardığı gibi, ahirette de inşallah daha büyük sıkıntılardan kurtarır.
Muhammed Bâkır "rahmetullahi aleyh" hazretleri buyurdular ki;
Dünyâ, uykuda gördüğün rüyâya benzer. Uyandığın zaman hiçbir şey kalmamıştır.
Bir kimsenin seni ne kadar çok sevdiğini anlamak istersen, senin o kimseyi ne kadar sevdiğine dikkat et. Yâni, sen onu ne kadar seviyorsan o da seni o kadar seviyor demektir.
Mîde ve nâmusunun iffetini korumak kadar faziletli ibâdet yoktur.
Dünyâda insana en iyi yardımcı, din kardeşlerine iyiliktir.
İmâm-ı Muhammed Bâkır oğlu Câfer-i Sâdık'a şöyle nasîhat etti:
Ey evlâdım! Fasıklarla arkadaşlıktan çok sakın. Böyle insanlar seni bir lokmaya değişebilir. Cimrilerle dost olmaktan da sakın. Zîrâ çok ihtiyâcın olduğu bir zamanda az bir şey vermekten çekinirler. Yalancılarla dost olma, sana dost görünüp konuşur, ayrılınca hâli değişir. Ahmaklarla dostluk arkadaşlık kurma, onlar, sana iyilik yapıyorum zannederek kötülük yaparlar. Akrabâyı ziyâreti terk edenle de dost olma. Çünkü, Kur'ân-ı kerîmin üç yerinde böyle kimseyi lânetlenmiş gördüm.
İlmi ile insanlara faydalı bir âlim, bin âbidden daha efdaldir. Böyle bir âlimin vefâtına, şeytan, yetmiş âbidin vefâtına sevindiğinden daha fazla sevinir.