Taha Kılınç
Dünyâ hayâtı, bir uyku hâlidir.
İnsanın yapısında nefsi ve ayrıca yaratılışından gelen huyları vardır. Bu huyu, ancak olduğu kadar İslamiyet sakinleştirebilir. Yoksa huy, ölünceye kadar insanın başının belasıdır. Bu belalar; kibir, öfke, ucub, velhasıl bütün akla gelen kötü huylardır. Zaten nefsi harekete getiren bu huylardır. Bunlarsız nefs olmaz ki... Nefsin her şeyi bu huylardır. Cenab-ı Hakkın doğuştan verdiği huylarla uğraşmak, onları ıslah etmek, cihaddır ve buna cihad-ı ekber demişlerdir.
Son nefes gelinceye kadar, hiç kimse halinden emin olmasın. Hafv ve reca dediğimiz o korku ve endişeyle, ümitle yaşamakta fayda vardır. Çünki cenab-ı Peygamber 'aleyhissalatü vesselam' buyuruyor ki; Öyle haller vardır ki, bir mü'minin Cennete gitmesine bir zır'a kalmıştır, yani şu kadar bir yer kalmıştır, onu da hallettikten sonra artık Cennete gidecektir. Orada bir nefsinden, huyundan, bir kelam eder, küfre girer. Bütün ömrü ibadetle geçtiği halde, sonunda Cehenneme gider. Hadis-i şerif bu. Öyle insanlar vardır ki, bütün ömrü küfürle, papazlıkla, zulümle geçer. Ölümüne bir zır'a kala, bir kelime-i şehadet getirir, tam bir dönüş yapar, Allahü teala onu Cennetine kor.
Ahmed-i Bîcân "rahmetullahi aleyh" hazretleri bir gün, Gelibolu'nun en büyük câmisinde vâz veriyordu. Herkes huşû içinde söylenenleri dinliyordu.
"Kardeşlerim! İnsanı Rabbinden uzaklaştıran perdelerin en büyüğü, kalbi öldürmek, karartmaktır. Kalbin ölmesine kararmasına sebep de dünyayı sevmektir. Bir hadîs-i kudsîde buyruldu ki: "Ey Âdemoğlu! Kanâat et zengin ol. Hasedi terket, râhat ol! Dünyâyı terket, dînin halis olsun."
Kim gıybeti terkederse, Allahü teâlâya karşı olan sevgisi çoğalır. Kim az ve doğru konuşursa, aklı tam olur. Kim aza kanâat ederse, gerçekten Allahü teâlânın ahdine inanmış olur. Kim dünyâ için kaygılanırsa Allahü teâlâdan uzaklaşır."
Ahmed-i Bîcân hazretleri vâz ettiği kürsüden bir ara başını kaldırdı. Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü. Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu. İçeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti. Sonra mânevî bir huzurla vâzına devâm etti. Ağabeyinin bu şekilde beklemesi bir türlü aklından çıkmıyordu.
Akşam annesi ile sohbet ederken bu aklından çıkmayan şeyin sebebini öğrenmek istedi ve; "Anneciğim! Bugün dikkatimi çeken bir şey oldu. Vâz ederken ağabeyim câmi kapısında durmuş, bana bakıyor ve tebessüm ediyordu. Ama içeri girip oturmadı. Sebebini ondan bir suâl eylesen." dedi. Evlâdını kıramayan anne ertesi gün büyük oğlu Muhammed Bîcân'a giderek sohbet arasında kardeşinin vâzı arasında niçin câmiye girmediğini sordu. O da; "Kardeşim âlim, ârif biridir. Hâcı Bayram-ı Velî hazretlerini görünce bir başka Ahmed oldu. Sözleri hikmet dolu. Gönülleri alan, ruhları cezbeden bir üslûbu var. İlminden, irfânından istifâde edenlerin sayısı belli değil. Ben de mübârek sözlerini dinlemek için gitmiştim. Meleklerin kanatlarını sererek vâzını dinlediklerini gördüm. Basmamak için içeriye girmedim." dedi.
Bu duruma çok sevinen annesi, eve dönerek durumu küçük oğlu Ahmed-i Bîcân'a anlattı. Ahmed Bîcân sevineceği yerde durgunlaştı. Bunu fark eden annesi sebebini sorunca; "Ağabeyim melekleri gördüğü hâlde ben niçin göremiyorum, acabâ sebebi nedir?" dedi. Annesi hiç beklemediği bu soru karşısında şaşırdı. Ahmed-i Bîcân hazretleri sonra ilâve etti; "Anneciğim bunun sebebini senin bilmen lâzım. Biraz düşün bulacaksın." dedi. Annesi bir süre düşündükten sonra yaşlı gözlerle oğluna; "Sen henüz süt emme çağında idin. Namaza durmuştum. O esnada komşularımdan bir hanım geldi. Sen ağlamaya başladın. Selâm vermeme de az kalmıştı. Kadıncağız ağlamayasın diye seni emzirmeye başladı. Selâmı vermemle birlikte mâni oldumsa da sen bir kaç yudum almıştın. Sonra sordum, hanım abdestsiz imiş. Ben seni hiç abdestsiz emzirmedim. Her halde sebebi odur." dedi. Ahmed Bîcân; "Doğru söyledin." dedi.
Ebû Hüreyre "Radıyallahü anh" anlatıyor:
Annem müşrikken onu İslâma davet ediyordum. Bir gün yine onu İslâma davet ettim. Resûlullah hakkında uygunsuz şeyler söyledi. Bunun üzerine ağlayarak Peygamber efendimize "sallallahü aleyhi ve sellem" gittim. Ve şöyle dedim:
- Yâ Resûlallah! Annemi İslâma davet ediyorum. O ise inat ediyor. Bugün yine Müslüman olmasını teklif ettim. Senin hakkında hoş olmayan sözler söyledi. Hidayete erdirmesi için Allaha duâ et!"
Peygamber efendimiz de buyurdular ki:
"Allahım Ebû Hüreyre'nin annesini hidayete erdir!"
Peygamber efendimizin bu duâsına sevinerek huzurundan ayrıldım. Eve geldiğimde kapıyı kapalı buldum. Annem geldiğimi ayak seslerinden anlamıştı. İçerden:
"Biraz bekle oğlum." dedi. Bu sırada içerden su sesleri geliyordu. Biraz sonra annem başı örtülü bir hâlde kapıyı açtı ve dedi ki:
"Yâ oğlum Ebâ Hüreyre! Allahtan başka ilâh olmadığına ve Muhammed aleyhisselâmın O'nun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet ederim."
Ben de hemen geri dönerek durumu Peygamber efendimize haber verdim. Allaha hamd ederek buyurdular ki:
"Yâ Ebâ Hüreyre hayırlı olsun!.."