Taha Kılınç
Cuma gününün sünnetleri
- Cumayı Perşembeden karşılamalıdır. Meselâ; yeni ve temiz elbiseyi hazırlamalı, işleri bitirip Cumayı ibâdetle geçirmeye gayret etmeli. Cuma gecesi ehli ile gusül abdesti almalı. Her ikisine köle azat etmiş gibi sevap verilir.
- Cuma günü, Cuma namazı için gusül abdesti almalı. (Bu gusül hakkında, farz diyenler de vardır.)
- Başı tıraş etmeli. Sakalın bir tutamdan fazlasını ve tırnakları kesmeli ve beyaz giymeli.
- Cuma namazına mümkün olduğu kadar erken gitmeli.
- Ön safa geçmek için, cemâatin omuzlarından aşmamalı.
- Câmide namaz kılanın önünden geçmemeli.
- Erken gidip birinci safta yer almalı.
- İmam minbere çıktıktan sonra hiçbir şey söylememeli, ezanı da tekrar etmemeli.
- Namazdan sonra, Fâtiha, Kâfirûn, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini 7 defa okumalı.
- İkindiye kadar câmide kalıp, ibâdet etmeli.
- Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından anlatan âlimlerin dersinde bulunmalı.
- Cuma günü duânın kabul olduğu vakti aramalı, bunun için hep ibâdet etmeli.
- Cuma günü çok salevât-ı şerîfe getirmeli.
- Kur'ân-ı kerîm ve Kehf sûresini okumalı.
- Az veya çok sadaka vermeli.
- Ana-babayı veya bunların ve sâlih Müslümanların ve evliyânın kabirlerini ziyaret etmeli.
- Ev halkının yemeklerini bol ve tatlı yapmalı.
- Çok namaz kılmalı, namaz borcu olanlar kazâ namazlarını kılmalı.
- Cuma gününü, ibâdetle geçirmeli.
- İkindiden sonra, seccade üzerinde elinden geldiği kadar; "Yâ Allah! Yâ Rahman! Yâ Rahîm! Yâ Kavî! Yâ Kâdir!" deyip, sonra duâ etmelidir.
1439 hicrî yeni senemizin ve Muharrem ayımızın hayır,bereket ve Ülkemize huzur istikrar getirmesini niyaz ederim.
Muharrem ayı, İslâm kamerî senesinin birinci ayı ve Kur'ân-ı kerîmde kıymet verilen 4 aydan biridir. Muharrem ayının birinci gecesi, Müslümanların kamerî yılbaşı gecesidir. Hicrî Kamerî Takvimde; Muhammed aleyhisselâmın, Mekke'den Medine'ye hicret ettiği sene, başlangıç kabul edilir. Muharrem ayının bir'i olan ilk kamerî senebaşı, milâdî 622 yılının temmuz ayının, 16'sına rastlayan cuma günü idi.
Eskiden müslümanlarla hıristiyanlar karışık yaşıyorlardı. Bir köyde bir müslüman ile bir hıristiyan arkadaş olmuşlar. Müslüman, arkadaşının iman etmesini istiyor; gel hak din bizimki diyor, hıristiyan da bizimki hak din diyor. Müslümanın aklına bir fikir gelmiş. Bir ateş yakalım, elimizi sokalım, hangimizinki hak dinse onun eli yanmaz diyor. İkisi de gelmiş ve ellerini yanan ateşin içine sokmuşlar, ikisinin eli de yanmamış. Müslüman şok olmuş, şaşırmış. Ya Rabbi, ben iyi biliyorum ki hak din budur. Ben müslüman olduğum için, iman ettiğim için yanmadı, ya bu hıristiyanınki neden yanmadı diyor. Allahü teala bildiriyor ki; sana dua etsin, senin yanında olduğu için, seni sevdiği için, senin hatırına onunki de yanmadı. Kim olduğuna değil, kiminle olduğuna baksın, buyuruyor. İşte bir müslümanın, Allahü tealanın sevdiği kulunun yanında öteki de yanmıyor. Bu hali görünce hıristiyan iman etmiş tabii.
Allahü teala dinimize hizmet edenlere ve hizmet etmek isteyenlere, rahmet eylesin, merhamet eylesin, yardım eylesin, afv eylesin inşallah.
İmam-ı Rabbani Hazretlerinin oğluna yazdığı mektup
Dünyada en büyük hastalık, imansızlıktır. Tedavisi yok, telafisi yok. İmansız olmaktan korkmayan, imansız gider. Her müminin en başta korkacağı şey; ya Rabbi, dinimi, imanımı muhafaza et... Akıl da dinle beraber. Muhafaza etmek için de, kim muhafaza edebiliyorsa onunla beraber olmakta fayda var. İnsanın tek başına bu fırtınada lambasının sönmemesi imkansız. Çünki, kıyamet yaklaştıkça rüzgarın şiddeti artıyor, kıyamet yaklaştıkça, gerek semavi gerek arazi büyük felaketler meydana gelmeye başladı ve gelecektir de. Hastalık nedir. İnsan vücudundaki dengenin bozulmasıdır. Ya aldığımız bir ilaçla veya bir sıkıntı ile veya üzülmekle insan vücudundaki dengeler bozuluyor. Yoksa haşa Allahü teala kullarına zulmeder mi, dengeyi bozar mı. O, en güzel şekilde onu yaratmış zaten.
Çocuk Allahü teâlânın emanetidir, sahiplenmeyin, İslâm terbiyesi verin. Onlar size bir emanettir. Siz onlardan mes'ûlsünüz.
bir insan, peygamberler bile Allahü teala bildirmeyince doğruyu bulamazlar. Ancak Allahü teala'nın bildirmesiyle bilinir. Salih aleyhisselam, kavminde kral idi. Herkes onu pek çok seviyordu. Bir gün ibadet ederken, Cebrail aleyhisselam geldi. Allahü teala'nın emir ve yasaklarını semud kavmine bildirmesini söyledi. Salih aleyhisselam, Allahü teala'nın emir ve yasakları nedir ben bilemem dedi. Cebrail aleyhisselam, Allahü teala'nın emir ve yasaklarını, razı olduğu yolunu Salih aleyhisselam'a öğretti. Salih aleyhisselam semud kavmine doğruları, Allahü teala'nın emir ve yasaklarını bildirince, kabul etmediler. Düne kadar çok sevdiği kralları iken bütün emirlerini yaptıkları halde, Allahü teala'nın emirlerini bildirince hepsi isyan etti. Pek az kişi iman etti. İman etmeyenler, pek çok idi ve çok işkence yaptılar. Bir gün dediler ki: şu kayanın içinden kızıl tüylü bir deve çıkarırsan sana iman ederiz. Salih aleyhisselam onlara; ben bunu nasıl yapayım, bu benim yapabileceğim bir iş değil dedi ise de, hemen Cebrail aleyhisselam geldi, "sen dua et, Allahü teala senin duanı kabul edecek ve kayanın içinden deve çıkaracak" dedi. Salih aleyhisselam da dua etti, kavminin böyle istediğini söyledi. Kaya büyük bir gürültüyle yarıldı içinden deve çıktı. Bu hadise ile iman etmiş olanların imanı sağlamlaştı, şüphede olanlar iman ederek iman edenlerin sayısı biraz daha arttı. İman etmeyenler ise, inanmadıkları gibi inkarda daha da aşırı gittiler. Deveyi öldürmek istediler. Salih aleyhisselam onlara dedi ki, sakın bu deveyi öldürmeyin, başınıza çok büyük felaket gelir. Bir kuyu vardı, Salih aleyhisselam dedi ki; bu kuyunun suyunu bir gün siz hepiniz içersiniz, öbür gün deve içecek, hiç kimse su için gelmesin dedi. Fakat kavmi suyu her gün istediler, devenin gününde de içmek istedikleri için, deveyi öldürmeğe karar verdiler, bunun için 7-8 kişi tuttular ve deveyi öldürtdüler. Deve öldürülünce Allahü teala'nın gazabının çok çabuk geleceğini Salih aleyhisselam kavmine söyledi. Kavmi inanmadı, Salih aleyhisselamın kavmi çok zengindi ve çok sağlam ve güçlü binalar yapmışlardı. Bize bir şey olmaz dediler. Salih aleyhisselam kendine iman etmiş olanları toparlayarak, burası artık lanetlendi, çok acil burayı terk ediyoruz, şu karşıki tepeye çıkalım, bulunduğumuz yerde neler olacak oradan seyredelim dedi. Kendine inananlarla tepeye çıktılar, bu sırada semud kavminin bulunduğu şehirde çok büyük bir deprem başladı. 7 saniye değil 7 saat değil 7 gün sürdü, hiç bir şey kalmadı, her şey toprağın altına karıştı karıştı tekrar çıktı, her şey dümdüz oldu. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem Tebuk harbine giderlerken bu vadiden geçiyorlardı.. Eshab-ı kirama buyurdular ki, burası lanetlenmiş bir yerdir, çok hızlı geçin duraklamayın, burada durulmaz. Gözünüzden yaş akıtın, bizim başımıza böyle bir şey gelmemesi için dua edin, buyurdular. Peygamber efendimiz'e kafirler; beddua et de, ad kavmi gibi, semud kavmi gibi bize de bela gelsin peygamber olduğunu görelim derlerdi. Peygamber efendimiz de; ben aranızdayım, ben aranızdayken bela gelmez, buyururlardı. (Vârisleri de böyledir). Büyeklerimiz buyuruyor ki; Belli bir yerin insanları üzerine azab-ı ilahi geliyor olsa, o beldede emr-i maruf yapılıyorsa, Allahü tealanın dinine hizmet ediliyorsa ve Allahü tealanın sevgili kulları varsa, oraya umumi bela gelmez, Allahü tealanın azabı ref olur, yani kaldırılmaz, ertelenir. Oradaki azabı hak edenler de, dine hizmet edenler ve Peygamber efendimizin vârisi olan büyükler hatırına kurtulurlar. Bu hizmetlere ve büyüklere sevgisi olanlar, dünyada bile kurtulurlar, ahiretde de inşallah kurtulurlar. Onun için, dinimizin yayılması için gayret etmeliyiz, hiç bir şey yapamıyorsak, hiç olmazsa Peygamber efendimizi anlatan ve onun sünnet itikadını anlatan kitapların dağıtılmasında, yayılmasında yardımcı olmalıyız, bir kitap alıp sevdiğimiz bir arkadaşımıza verebilmeliyiz... Bunu da yapamayan, bu hizmeti yapanlara dua etmeli, onları sevmeli ki, bu kişilerin arasında sayılsın.