15 Temmuz darbe girişiminde CIA-Gülen ve terör organizasyonu ile Fener Rum Patrikhanesi arasında bir ortaklık var mıydı? Bu konuda çarpıcı iddialar var. Nereden başlasam bilmiyorum ama darbe girişimi öncesi yaşanmış bir olayla başlamak istiyorum.
15 Temmuz darbe girişiminden bir süre önce, Gülen ve çetesi (FETÖ) bütün malvarlığını satışa çıkardı. Okul binalarını, arsalarını, kısaca nakde dönüştürülebilecek ne varsa… Muhtemelen bunları satıp parayı dışarı kaçırma planları yapıyorlardı. Darbeyi biliyorlardı, darbe sonrasına hazırlık yapıyorlardı.
Bir işadamı, İstanbul Avrupa yakasında bir binaya talip oldu.Ancak, bütün malvarlığını satışa yetkili FETÖ temsilcisi bu satışa razı olmadı. Verilen cevap şuydu: Biz sadece Anadolu yakasındaki ve genel anlamda Anadolu'dakileri satıyoruz. İstanbul Avrupa yakasındaki hiçbir malvarlığımız satılık değildir!
İstanbul işgal mi edilecekti?
Şaşırtıcı, şüphe içeren, biraz meseleyi bilenleri huylandıran bir karardı bu. Neden Avrupa yakasında hiçbir şey satılık değildi? FETÖ'cüler ne yapmaya çalışıyordu? Anadolu'yu gözden çıkarmışlar, Avrupa yakasında mı merkezileşiyorlardı?
15 Temmuz akşamı, darbeci askerler, tanklar köprüyü kapatıncamesele netleşmeye başladı. Anadolu'dan Avrupa yakasına geçişler engelleniyor, Avrupa'dan Anadolu'ya geçenlere izin veriliyordu.O akşam bunları da düşündük. Ne oluyordu? Birileri Gülen ve terör organizasyonuna İstanbul'u mu vadediyordu. Yoksa birileri İstanbul'u teslim mi alacaktı? Darbe sonrası Avrupa yakası Türkiye'nin kontrolünden mü çıkarılacaktı!
Ya Anadolu ne olacaktı? PKK ve PYD üzerinden, güneyden işgal mi edilecekti? Birkaç parçaya mı ayrılacaktı? Suriyeleştirme planı mı yapılıyordu? 15 Temmuz sadece darbe girişimi değildi, anlamıştık amaTürkiye üzerindeki paylaşım meselesini tam anlayamamıştık. Şüphelerimiz çok fazlaydı? Birileri çok büyük bir hesap yapmış,FETÖ'yü ana güç olarak kullanmış, PKK/PYD'yi teyakkuza geçirmiş, içeride bazı çevrelerle ortaklıklar kurulmuştu. Darbe değil, başlı başına bir Türkiye tasarımı vardı. ABD yönetimi, istihbarat teşkilatı doğrudan bir planın merkezindeydi.
ABD o yazılardan çok rahatsız oldu
İlk günlerde “ABD, Erdoğan'ı öldürmeye çalıştı!" ve “ABD'nin teröristleri Türkiye'ye saldırıyor" başlıkları altında iki yazı yazdım. Devamındaki yazılarda da hep “ABD'nin rolü" tezini işledim. Güney Afrika'dan ABD merkez medyasına kadar çok yoğun yankı uyandırdı. ABD yönetiminde ciddi rahatsızlık oluşturdu. Türkiye'deki büyükelçi bu rahatsızlığı açıkça ortaya koydu. Gerek yazılarda gerekse Yeni Şafak'ta ardı ardına ABD'nin bu işteki rolünü sorgulayan güçlü yazı ve haberlere yer verdik. Bir süre sonra,ABD'nin darbe ile bağlantısı olmadığı tezini içeren yazılar servis edilmeye başlandı.
CIA tarihinin en çirkin saldırısı, en büyük fiyaskosuydu söz konusu olan. Bir müttefik ülke, terör örgütleriyle ortak olup Türkiye'ye saldırıyordu. Ülkenin Cumhurbaşkanı'nı hedef alıyor, iç savaşa sürüklemeye çalışıyordu. Üstelik kendi istihbarat elemanları Türkiye içinde operasyon yürütüyordu. İşler bu kadar pervasızlaşmıştı.
Klasik darbe girişimlerinin ötesinde gerçeklerle yüz yüzeydik. Dolayısıylagizlenecek, sakınacak bir durum yoktu. Kaybedecek bir şeyimiz de yoktu. Ülkeyi yok oluşa sürükleyecek çokuluslu saldırı, milletimizin müthiş direnciyle boşa çıkarılmıştı. Ama nedense, FETÖ üzerine bu kadar saldırgan yazılar yazılırken, bu terör örgütü sistem içinden tasfiye edilirken, pek kimse “ABD'nin rolü" üzerine konuşmuyordu.
Türkiye, küresel güç haritasını değiştirebilir
Müdahale o kadar vahimdi ki, Türkiye'nin geleneksel ittifak ilişkilerini sarsacak, yeni eğilimleri ortaya çıkaracak güçteydi.Ankara gözlerini Rusya ve Asya'ya çevirebilirdi. Coğrafyaya ilişkin politikaları kökten değişebilirdi. 1950'lerden beri beraber hareket ettiği Atlantik merkezi Türkiye'yi hedef alıyor, parçalamaya çalışıyor, Ortadoğu'daki kaos fırtınasını Türkiye içine servis etmeye girişiyordu. Bunun jeopolitik sonuçları bile olabilirdi. Küresel güç haritası, bütün denklem değişebilirdi. Türkiye-Batı ilişkilerinde tarihin en ağır bunalımı yaşanıyordu.
FETÖ ile mücadele edilirken, güneyde PKK/PYD ile mücadele edilirken, işin bu yönünü sorgulamak, bundan sonra olabileceklere karşı da tedbir alma anlamı taşıyacaktır. Dolayısıyla asla ihmal edilmemelidir.
Brzezinski öfkeli: CIA yaptı, çok büyük hata
ABD yönetimi her ne kadar gizlemeye çalışsa da 15 Temmuz'daki rolüyle ilgili tartışmalar açıktan yapılıyor artık. Mesela F. William Engdahl,CIA-Gülen ve Fener Rum Patrikhanesi arasındaki ilginç bağlantılara dikkat çekiyor. İsterseniz o yazıdan küçük özetler verelim. Verelim de darbe girişimine ilişkin ürkütücü ortaklık ihtimallerinebir kez daha dikkat çekmiş olalım. Bundan sonraki cümleler, yazıdan alınmış, özetlenmiş cümlelerdir:
“ABD istihbaratının, tam da Erdoğan'ın NATO'dan uzaklaşarak Rusya ile yakınlaşacağını ilan ettiği önemli bir stratejik değişimin birkaç gün sonrasında, darbe girişiminde rol aldığına dair ilk itirafZbigniev Brzezinski'den geldi.
Brzezinski yayınladığı bir tweette, The American Interest dergisi için kaleme aldığı makalesinin özetini yazdı: “ABD'nin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı yapılan darbe girişimine verdiği destek, ABD'nin itibarına büyük zarar verecek ciddi bir hataydı. Türkiye, Suriye'de son beş yılda yaşanan başarısızlığın ardından dış politikasını değiştirmenin arifesindeydi. Olası bir Rusya-Türkiye-İran koalisyonu Suriye krizinin çözümüne ilişkin bir fırsat oluşturabilirdi. (Brzezinski, ABD istihbaratının Türkiye ile ilişkileri yönetmedeki beceriksizliğine olanöfkesini böyle gösteriyordu.)
CIA-Gülen-Bartholomeos!
Türkiye'deki darbe girişiminden doğrudan sorumlu olan kişi, neo-muhafazakar Robert Kagan'ın eşi neo-muhafazakar Victoria Nuland'dır. Arthur H. Hughes, Avrupa Birliği'nin internet dergisi olan EurActiv.com'da 17 Ağustos'ta yayınlanan makalede, Gülen ile CIA arasındaki mahrem bağlar hakkında; “Gülen, Morton Abramovitz, CIA ajanları Graham Fuller ile George Fidas ve Peder Alexander Karloutsos'un da yardımıyla Amerika'ya kaçtı"diyordu.
Hughes'ın makalesi birçok açıdan bomba etkisine sahip ama özellikleCIA, Gülen ve İstanbul Rum Ortodoks Patriği 1. Bartholomeosarasındaki yakın ilişkiler hakkında verdiği ayrıntılı bilgiler dikkat çekici. Hughes Peder Alexander Karloutsos'u şöyle tarif ediyor:
“…İstanbul Patrikhanesi'ndeki Amerika-İsrail lobisinin üyelerinden birisi de, Amerikalı Başpiskopos Demetrios'a yakın Peder Alexander Karloutsos'tur. Kendisi, Amerikalı Yunan milyarderlerle olan ilişkileri sayesinde, ABD'den Phanar'a (İstanbul'daki Yunan Ortodokslar) giden para akışlarını yöneten tek kişidir. Bu sayedeekümenik patrikhanesi üzerinde bol bol baskı uygulama fırsatına sahip.
Fener mercek altına alınmalı
Diğer yandan, Karloutsos'un arası eski CIA Başkanı George Tenet ile iyi olduğu gibi, Amerikan istihbaratı ile işbirliği yapan Fetullah Gülen ile de iyi. Amerikalı Yunan milyarderlerin parasıyla finanse edilen sıkı bir CIA-Gülen-İstanbul Patrikhanesi-Clintonlar ağı açıkça görünüyor."
Hughes'ün Gülen ile CIA ve İstanbul Patrikhanesi arasında bağlantı kurması, CIA tarafından yönetilen, dünyanın en az bilinen ve en etkili gizli ağlarından birine, Moskova karşıtı İstanbul Rum Ortodoks Patriği 1. Bartholomeos'a işaret etmekte. Hughes, Erdoğan ile Türk hükümeti gelecekteki darbe tehditleriyle baş etmek konusunda ciddi ise, mutlaka İstanbul Partikhanesi'nin faaliyetlerini mercek altına alınması gerektiğini öneriyor.
CIA tarihinin en büyük yenilgisi
Moskova ile yakınlaşmaya yönelmesinin ardından Erdoğan'ı devirmek için yapılan CIA-Gülen darbe girişimi “büyük bir hataydı" diyen Brzezinski'nin sözlerine yer veren yazar, Büyükada'daki toplantıya,İncirlik'teki nükleer silahların Romanya'ya nakline de değiniyor. Ancak Türk medyasında da çıkan bu tür iddialar çok da gerçekçi değil.
Son cümle ise şöyle: 15 Temmuz tarihe, David Rockefeller ve dostlarının oluşturduğu sözde Yeni Dünya Düzeni'nin, ABD'nin küresel güç yapısının en kesin mağlubiyetlerinden biri olarak geçecektir.
Anadolu ile Avrupa yakasının ayrılması planı, CIA-FETÖ-Fener bağlantısı iddiası, darbe girişiminin Türkiye'nin makas değişimiihtimali sonrası başlatılması, FETÖ'nün Avrupa yakasındaki gayrimenkullerini satmayıp Anadolu'dakileri satışa çıkarması, o akşam CIA mensuplarının darbeyi bizzat yönettiği iddiası, Erdoğan'ı devirme konusunda kapsamlı bir ortaklığın varlığı, Türkiye'yi parçalama konusunda darbenin ötesinde bir pazarlığı ortaya koyar nitelikte.
Türkiye o akşam ABD'yi de yendi
FETÖ ve sözünü ettiğimiz çevreler dışında, bu projenin henüz ortaya çıkmamış ortaklarının da olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyin. Mesela HDP'nin ve PKK/PYD çevrelerinin darbeden haberdar olduğuna eminim. Daha merkezde duran ve uzak bağlantıları olan bazı çevreler üzerinde de ciddi şüphelerim var.
Evet, ABD bizzat darbe planlamış ve yönetmiştir. Evet, ABD Erdoğan'ı devirip hatta yok edip, Ortadoğu'daki kaosu Türkiye içine servis etmeye girişmiştir. Evet, Türkiye'nin müttefikleri Cumhuriyet tarihinin en ağır saldırısını yapmıştır. Evet, Türkiye o akşam sadece darbeye değil, ABD'ye de kafa tutmuş, ABD'yi de yenmiştir!
Bundan, sonra bütün çabamız, o korkunç planın Türkiye ayağını yürütüp de hala gizli kalmaya çalışan çevreleri açık etmeye yönelik olacaktır! Bazı zinde güçlerin nöbet beklediğini, bir sonraki dalgada aktif görev alabileceklerini düşünüyorum.
Not ve uyarı: Yazıdaki Fener Rum Patrikhanesi'nin 15 Temmuz darbesiyle bağlantısına ilişkin cümlelere kaynak oluşturan metin konusunda şüpheler ortaya çıktı. Gerek yazının yayınlandığı adres, gerekse Fener bölümüyle ilgili iddiaların dayanağı metnin güvenilirliği konusunu not edelim ve şimdilik bunları “iddia" olarak kabul edelim. Ancak yazıdaki “darbe ve ABD" bağlantısı konusu hiçbir şekilde tereddüde, tartışmaya açık değil, sabit bir gerçektir. Zamanla bu ilişkilerin bütün detayları ortaya çıkacak, çıkarılacaktır. Ayrıca ilk bölümde sözünü ettiğim “FETÖ malvarlığının satışı"yla ilgili bölümler de tanık ifadelerine dayanmaktadır ve tamamen gerçektir.
Taha Dağlı
CIA-Gülen-Fener bağlantısı ve 15 Temmuz’un gizli ortakları
06 Eylül 2016, Salı