Taha Kılınç
Büyüklerden istifâde etmenin iki şartı
Büyüklerden istifâde etmenin iki şartı vardır; Biri edeb, diğeri teslimiyyetdir. Teslimiyyet öyle olmalıdır ki, ölünün ölü yıkayıcıya teslîm olduğu gibi olmalıdır.
Dünyâ ve âhıretde huzûr ve se'âdet isteyen Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) sevmeli, Onun sevdiklerini sevip, sevmediklerini sevmemeli, Ona uymalı, Onun ve Eshâbının yolundan gitmelidir.
(Mektûbât) kitâbının kırkyedinci mektûbunda ise , kötü din adamlarından acı acı şöyle şikâyet etmekdedir: (Dünyâlık peşinde olan din adamlarının sözlerini dinlemek, [kitâblarını okumak], zehr yimek gibi zararlıdır. Kötü din adamlarının zararları, bulaşıcıdır. Cem'iyyetleri bozar, milletleri parçalar. Geçmişde İslâm devletlerinin başlarına gelen felâketlere hep kötü din adamları sebeb oldu. Devlet adamlarını doğru yoldan bunlar sapdırdı. Peygamberimiz "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" (Müslimânlar yetmişüç fırkaya bölünecek. Bunların yetmişikisi Cehenneme gidecek. Yalnız bir fırkası Cehennemden kurtulacak!) buyurdu. Doğru yoldan ayrılan bu yetmişiki sapık fırkanın reisleri, hep kötü din adamları idi. Câhil bir yobazın zararının başkalarına bulaşması az görülmüşdür. Câhil ve sapık tekke şeyhleri de, kötü din adamlarıdır. Bunların da zararları başkalarına bulaşır).
Senâullah-i Pânî Pütî "kuddise sirruh" hazretleri,
Dünyâ saâdetlerine ve nîmetlerine kavuştukları halde bunlardan bir zerresini götüremeden ölüp giden binlerce insan gördüm. Ben, birâderim, babam ve dedem kâdılık vazîfesi yapageldik. Gerçi bu hizmeti hakkıyla yerine getiremedik. Bilhassa bu kusuru çok fakîrin hayâtının büyük kısmı bozuk şartlar içinde vazîfe yapmakla geçti. Bu sebepten pişmanım ve istiğfâr etmekteyim. "Lâ havle velâ kuvvete" okuyup derim ki, bu vazîfeyi isteyerek almadım. Yine de zamânımız ehlinin çoğundan iyi yürüttüm. Allahü teâlâya hamd olsun. Bu bakımdan Allahü teâlânın fazlından mağfiret ummaktayım. Bütün maksadım da Rabbime kavuşmaktır.
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) mübârek torunlarından Hazret-i Hasan'ın çocuklarına "Şerîf", Hazret-i Hüseyin'in nesline de "Seyyid" denir. Bir çok memlekette; bilhassa ülkemizde pek çok seyyid ve şerîf vardır. İslâm âlimleri, Ehl-i beyt sevgisini, son nefeste îmânla gitmek için şart görmüşlerdir. Çünkü onlarda Resûlullah efendimizin zerreleri vardır. Hepsine kıymet vermek, saygı göstermek; hele hele bir ihtiyacını gidermek çok sevaptır.
* * *
Asırlar önce, Afganistan'da yaşayan bir kadıncağız zamanın Belh hükümdarına gider ve şöyle bir istekte bulunur:
- Ben seyyideyim! Çocuklarım var, biraz sıkıntıdayız, bize kalacak bir ev verebilir misin?
Hükümdar kadına sorar:
- Seyyide olduğuna dair bir vesikan var mı?
Diye sorunca, kadıncağız çok incinir ve komşusu olan bir Mecûsi'ye gidip ona da durumunu anlatır. Mecusi der ki:
- Hay hay, Hazret-i Muhammed'in torunları gelir de boş çevrilir mi hiç, al sana ev, al sana hizmetçi!..
Seyyide hanım da ona duâ eder.
Hükümdar, o gece rüyâsında Cennette sıra sıra köşklerin yanında Peygamber efendimizi görür ve; "Yâ Resûlallah! Bu köşkler kimindir?" diye suâl eder. Resûlullah efendimiz de, "Müslümanların" buyurur.. Hükümdar; "Ben de Müslümanım." deyince, Peygamber efendimiz "Vesikan nerede?" diye sorar...
Bu rüyâ üzerine hükümdar uyanır. Hatasını anlamıştır. Belh sokaklarında o seyyide hanımı arar. Onu bir Mecûsi'nin evinde bulur. Mecûsi'ye; "Ben ona ev vereceğim." der. Mecûsi ona, "Geçti artık. Ben bu hanımın duâsıyla Müslüman oldum. Rüyâmda Muhammed aleyhisselâmı gördüm. Cennette Müslümanların köşkleri vardı. Bana; "Bu köşkler Müslümanların. Sana vesika sormak yok, geç şu köşke otur!" buyurdu. Seni de ne olmuşsa, saçını başını yoluyor gördüm. 'Vesika! Vesika!' diye kıvranıp duruyordun. Sabah rüyâmı anlattığım hanımım ve çocuklarım da, hepsi Müslüman oldular..."