Abdurrahman Dilipak
Bunlar kafayı yemiş!
Yok “kontrollü darbe”ymiş, yok “başarısızlığa mahkûm edilmiş bir darbe” imiş..
FETÖ söylüyor, papağanlar tekrar ediyor.
Kılıçdaroğlu da bunlardan biri.. F. Gülen, şimdi Katar krizinde de yerini aldı, ABD-İsrail çizgisinde, Türkiye’nin Ürdün’e saldıracağını söylüyor.. Daha önce söyledim bu yeni ve kapsamlı bir 15 Temmuz hamlesi..
Daha önce söyledim, tekrar söylüyorum: Erdoğan hakkındaki siyaset yasağı kaldırılırken Baykal’a Cumhurbaşkanı olma sözü verilmişti.. Baykal, Erdoğan’ın önünde fren olacaktı. Nasıl Çiller, Erbakan’ın freni, sigortası ise.. Meral Akşener de, Çiller de bu projenin birer parçası olarak görünüyor..
Baykal rolünü iyi oynayamadı. Erdoğan serbest kaldı. Gitmesi gerekiyordu. Düğmeye ABD’den basıldı. Emniyet üzerinden servis edilen kasetlerle tasfiye edildi. Yerine hemen biri bulunamadığı için de geçici protez olarak Kılıçdaroğlu getirildi. Ama kimi getirecek olsanız öteki kanat “Hayır” deyince, geçici protez kalıcı oldu..
Kılıçdaroğlu “sahibinin sesi”.. Akşener’le buluşması önemli idi. İkisi de aynı konumda..
O gün MHP’ye yapılan kaset operasyonu, aslında “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” kabilinden birilerine ayar vermek için yapılan bir operasyondu. Birilerine “aba altında sopa” gösterdiler yani. Birileri de “işmar”dan anladı!
FETÖ’cü biri çıkmış diyor ki, “CIA, BND, MI6, NATO çevreleri de diyor ki, ‘kontrollü darbe, başarısızlığa mahkum edilmiş bir darbe” imiş.. “Erdoğan darbeyi kendisi tezgahlamış” “NATO ve istihbarat örgütlerinin iç bilgi notları”nda, “başarısız olmaya odaklanmış sahte darbenin mimarı” Erdoğan ve Hakan Fidan’mış..
Nasıl oluyorsa NATO, ABD, İngiliz, Alman istihbaratının iç bilgi notu bunların eline geçiyor ve bunlar da bu gizli bilgi notunu açıklıyorlar..
Kafayı yemiş bunlar, şecaat arzederken sirkatlerini söylüyorlar. Hem de kendilerinden emin bir şekilde..
Bu manyaklık sadece bunların yurt dışına kaçmış akıllılarının iddiası değil, kocaman generaller de mahkemede saçmalayıp duruyorlar.. Zavallı adamlar bunlar..
Bu iddia, Trump’ın, DAEŞ ile mücadele için Türkiye’yi bırakıp PYD ile işbirliği yapması gibi bir saçmalıktan başka bir şey değil.
Sahi, ABD FETÖ konusunda Türkiye’ye güvenmiyorsa, her iki ülke hâlâ neden NATO’da.. Ya da ABD, Türkiye’ye saldıran bir terör örgütü ile stratejik işbirliğine gidiyorsa, Türkiye niye hâlâ ABD ile müttefiklikten söz ediyor. NATO niye böyle bir komediye seyirci kalıyor..
Bu gerçek, Marksist bir terör örgütünün karargahındaki Amerikan bayrağı kadar sakil duruyor.. Ya da Marksist bir terör örgütünün armasının bir Amerikan askerinin omuzunda duruşu kadar sakil. Yoksa “yakışmış haspaya” mı dememiz gerekti..
Amerikan ordusu Kızılordu’nun yerini aldı da haberimiz mi yok yoksa, ya da HDP, PYD, PKK Marksist görünümlü, Kapitalizmin ileri karakolu görevi yapan bir örgüt mü idi..
Bu soruyu NATO ve Belçika için de sormak mümkün, Fehriye Erdal ve DHKP-C üzerinden.
Bu geri zekâlılar kendi yalanlarının PİAR’ını çok iyi yapıyorlar. Türkiye’deki elçilikler, başkonsolosluklar, ataşelikler üzerinden hedef ülkelerin dışişlerine gönderttikleri bilgi notlarında “Türkiye’yi her gün terör olaylarının yaşandığı güvensiz, sorunlu, demokrasiye özgürlüklerin olmadığı bir ülke” gibi tanıtmaya, Türk hükümetinin DAEŞ ile iç içe gibi gösterildiği bilgi notları gönderiyorlar..
Bu anlamda Türkiye’deki diplomatik merkezlerin ciddi anlamda bilgilendirilmesi gerek. Avrupa, Afrika, Amerika önemli. Türk dünyası önemli, İslam dünyası önemli. Ama Asya da çok önemli. Hindistan, Rusya, Çin, Endonezya, Malezya ve özellikle Japonya çok önemli. Bu ülkelerin diplomatları, basını, STK’ları çok çok önemli. Bunların yakın takibe alınması ve düzenli bir şekilde bilgilendirilmesi gerekiyor. Burada, Türkiye’de bunlarla yakın temas kuran FETÖ’cülerin takibe alınması gerek.. FETÖ’cülerin diplomasi imamları hâlâ aktif.. Burada da varlar, hedef ülkelerde de..
FETÖ’ye hizmet eden yabancı ülke temsilcilerinin “istenmeyen adam” ilan edilmesi gerek mesela.. Düşünsenize halk, kaçak FÖTÖ’cülerinden bazılarının yabancı elçiliklerin binasında gizlendikleri kuşkusu taşıyor.. Bizim yurt dışındaki diplomatik misyonumuzun da daha aktif hale gelmesi gerek.
FETÖ’cüler yalanı gerçekmiş gibi pazarlıyorlar. Birileri de bu yalanlara inanıyor.. Belki, yabancı ülkelerin misyon şeflerinin düzenli bir şekilde süreç hakkında bilgilendirilmeleri gerek. Özellikle de FETÖ ve PKK ile ilgili yargılama sürecinin ciddi bir şekilde diplomatik kaynaklara aktarılması gerek.. Yabancı STK ve basının hem Türkiye ofislerinin hem de merkezlerinin aynı şekilde bilgilendirilmesi ve belki zaman zaman davet edilip burada misafir edilmeleri gerek.. Bu konuda Dışişleri, Basın Yayın, AA, TRT’ye büyük ve önemli görevler düşüyor. Bizden de basın ve STK’ların yurt dışına gitmeleri, meslektaşları ile temaslarının sağlanması gerekiyor.
Bu anlamda TOBB, MÜSİAD, meslek odaları ve sendikaların da özel geziler yapmaları mümkün. Ve tabi insan hakları kuruluşları ve baroların da. Diyanet’in de, ilahiyat fakülteleri ile ortak ziyaret programları düzenlemeleri ya da yabancı konukları Türkiye’ye davet etmeleri gerek.
Üniversitelerimizin Siyasal Bilimler, Sosyoloji, Ekonomi gibi bölümleri niye giderek gelerek ortak çalışmalar, ortak akademik projeler yapmazlar. Özellikle terör, göç ve darbeler, yeni dünya düzeni, savaş, barış, güvenlik konusunda, çevre, insan hakları, adalet, savunma, felsefe alanında mesela.
Herkesin elini bu taşın altına koyması gerek.. Üniversiteler meslek okulu değil. Rektör seçimlerinin üniversiteleri meşgul ettiği kadar bu işlerle de meşgul olsalar ne iyi ederler..
Bir de Cumhurbaşkanı, Başbakan, tekrar bir kez daha yakın çevrelerini gözden geçirseler.. Aynı delikten tekrar ısırılmayalım derim.. Askeri yaverlerinizin hepsi FETÖ’cü çıkmıştı değil mi, asker olmayan danışmanlarınız arasında bunların olmaması mümkün mü?
Benden söylemesi. Selam ve dua ile..