Taha Kılınç
Beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur
İmâm-ı Gazâlî hazretleri Kimyâ-i se'âdet kitabında buyuruyor ki:
“En az, binlerle insan çalışmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaşayamayacağını düşünmelidir. Mesela, çiftçi, fırıncı, dokumacı, demirci, iplikçi ve daha nice sanatkârlar, hep onun için çalışıyor. O hepsine muhtaçtır. Herkes onun için çalışıp, ona hazırlayıp da, onun boş oturması, kimseye faydalı olmaması doğru olur mu?
Bu dünyada herkes yolcudur, geldik gidiyoruz. Yolcuların birbirlerine yardım etmesi, el ele vermeleri, kardeş gibi olmaları lazımdır. Her Müslüman böyle düşünmelidir. Vazifesine başlarken, Müslüman kardeşlerime yardım etmek, onları rahat ettirmek için çalışacağım. Din kardeşlerim benim işimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceğim demelidir. Allahü teâlâya rahat, temiz ibadet edebilmek, ahiret yolunda yürüyebilmek için, vazifeme gidiyorum demeli, Müslümanlara yardım ve nasihat yapmayı, kalbinden geçirmelidir. Her Müslüman iyi bilsin ki, bütün sanatlar, farz-ı kifayedir. Bunu düşünerek, bir sanata yapışmak, ibadet etmek olur. İster kitaplı kâfirler keşfetsin, ister kitapsız kâfirler bulsun, her sanatı öğrenmek ve hele, harp vasıtalarını en modern, en ileri şekilde yapmaya çalışmak farzdır. Bu vasıtaları yapabilmek için, gerekli ilimleri, dersleri mekteplerde, bu niyet ile okutmak ve okumak hep ibadet olur. Namaz kılan insanın bu niyet ile, her işi ibadet olur. Namaz kılmayanların her hareketi de günah olur. O hâlde, her Müslüman, namazını kılmalı, sonra farz olduğunu düşünerek, vazifesini yapmalıdır.
İş görürken niyetin doğru olmasına alamet, insanlara faydalı olan bir meslek, sanat seçmektir. Öyle bir iş görmeli ki, eğer o iş olmasa, Müslümanlar sıkıntı çekerdi. O hâlde, keyif, oyun ve benzerlerine, sanat dense de, haram işleyenlere sanatkâr ismi verilse de, bunları yapmak ibadet olmaz. Hatta, haram olmayan, mubah olan, fakat insanlara lüzumlu olmayan sanatları seçmemelidir.
--
Haris el-Muhâsibî "rahmetullahi aleyh" hazretleri buyurdular ki;
Nefsini hesaba çekenlerin bir takım güzel husûsiyetleri vardır. Onlar, bu hasletleri sebebiyle yüksek derecelere kavuşmuşlardır. Onlara göre, insan azmedip, nefsinin arzu ve isteklerine uymazsa, ma'nevî yönden ilerlemesi mümkündür. Şu hasletleri elde etmeğe çalışan fâidelerini görür.
1-Doğru ve yalan yere yemîn etmemek.
2-Yalan söylememek.
3-Verdiği sözde durmak.
4-La'net etmemek.
5-Kimseye bedduâ etmemek.
6-Allahü teâlânın rızâsı için sabırlı ve tahammüllü olmak.
7-Haramlardan sakınmak.
8- Kendisini başkasından büyük görmemek.
9-Kimsenin kalbini kırmamak.
10-Gelen belâ ve musîbetlere sabretmek,
11-Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek.
(Zâdül-mukvîn) kitabında diyor ki; (Eski âlimler yazmış ki, beş şeyi yapmayan, beş şeyden mahrum olur: 1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez. 2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz. 3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz. 4- Dua etmeyen, arzusuna kavuşamaz. 5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehadet getiremez. Namaz kılmanın birinci vazife olduğuna inandığı hâlde, tembellik ederek kılmayan fasıktır. Saliha kızın küfvü değildir. Yani o kıza lâyık ve uygun değildir). Görülüyor ki, farz namazı kılmamak, imansız gitmeğe sebep olmaktadır. Namaza devam, kalbin nurlanmasına ve saadet-i ebediyeye kavuşmağa vesiledir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (Namaz nurdur) buyurdu. Yani, dünyada kalbi parlatır. Ahirette sıratı aydınlatır. (Tam İlmihal s. 211) |
|
Dede Molla, Orta Anadolu'da yetişen velîlerden olup, kabr-i şerîfi Konya’nın Çumra ilçesindedir. Bir gün "duâ almanın” öneminden bahsediyordu ki şunu anlattı cemaate: Büyüklerden biri varmış. Kiminle görüşse duâ istermiş. Ama kim olursa olsun... Bir gün de bir esnaftan alışveriş yapıp ayrılmış. Ama unutmuş duâ istemeyi. Üç günlük yol gidince hâtırlayıp geri dönmüş. Esnaf onu görünce sormuş: “Hayrola arkadaş, malımda bir kusur mu gördünüz?” “Yok, hayır.” “Alışverişte bir noksanlık mı oldu?” “Hayır.” “‘Niye geri döndünüz öyleyse?” “Bir şeyi unuttum da.” “Neyi unuttunuz?” “Duâ istemeyi.” “Kimden?” “Sizden.” Adam hayretle sormuş: “Üç günlük yoldan bunun için mi döndünüz yâni?” “Evet, duânı almak için döndüm.” “Ama ben câhil biriyim, benim duâmdan ne olur ki?” “Olsun... Bu, benim âdetim. Her tanıştığım kimseden duâ isterim, ne olur bir duâ edin bana.” Adamcağız: “Pekâlâ” demiş. Ve ellerini açıp; “Yâ Rabbî! Ver bunun murâdını” diye yalvarmış. Meğer o zât, kalp gözünün açılmasını çok istermiş. Bu duâ ile açılmış kalp gözü...
|