Abdurrahman Dilipak
Balyoz kimin başına indi!
Firari durumdaki Balyoz davasının savcısı Hüseyin Kaplan, bir TV kanalına konuşarak, itirafçı olmak istediğini söyledi. Nereden nereye. Ben de Balyozdavasının müdahillerindendim.. Senaryoda infaz edilecekler arasında benim de adım vardı.. Ergenekon davası başladığında, Baransu’nun fabrikasyon belgeleri Nokta’da yayınlandığında heyecanlanmıştık. Derin devletten, BÇG’den hesap sorulacaktı.. Nokta’ya geçmiş olsuna ilk gidenlerdendim.. Soruşturmaya tam destek veriyorduk.. Bu durum 1 ay kadar sürdü.. İlk önce Hamza Türkmen, Özgürder’deki arkadaşlar durumun farkına vardılar.. Yerine oturmayan şeyler vardı. Bu arada davanın sanıklarından hemen her hafta birkaç mektup alıyordum.. Cevabını bulamadığımız sorular vardı. Birileri bir dolap çeviriyordu..
Bakın, o davalara ne STK, ne de siyasilerimiz gereken hassasiyet ve ciddiyetle yaklaşmadı.. Basın FETÖ’nün gazına geldi. Toplumun doğru bilgilendirilmesi konusunda üzerimize düşeni yapmadık.. 12 Eylül davası da, 28 Şubat davası da aynı gayri ciddiyetle devam ediyor. Hani, bizimHukukçular Derneği de ipin ucunu bıraksa kimsenin ilgileneceği yok sanki. Kazığa oturtulacak bakan da davacı değil, 28 Şubat’ın mağduru olan partinin genel başkan yardımcısı da. Askerle de aralarında hiçbir sorun yokmuş..
Ergenekon-Balyoz, tamam düzmece davalar da, Çetin Doğan, Hurşit Tolon, Çevik Bir, Sultanbeyli paşasının yaptıkları ne olacak. Kimdi bunlar, kim adına bu zulmü yapıyorlardı..
Zaten Silivri’deki bir duruşmaya katıldık, bir daha da katılmadık.. Vardığımız sonuç şuydu: Evet bu davada BÇG’den darbeci birtakım isimler vardı. Ama sanıklar bundan ibaret değildi. Kabaca 3 bölüme ayırırsak, bir grub BÇG’li idi.. Diğer bir grub, bugün Paralel Devlet Yapılanması dediğimiz yapının yerine göz diktiği, önünde engel olarak gördüğü isimlerden oluşuyordu. 3. Grubtakiler ise sadece günah keçileri idi.. Yukarıdakiler teslim olur, birlikte çalışmayı kabul ederlerse, fabrikasyon deliller sebebi ile “delil yetersizliği”nden serbest kalacaklar ya da o suçlar daha alt rütbelerdeki günah keçilerine yıkılarak tepe isimler kurtarılacaktı. Eğer taviz vermezlerse onlar da cezalandırılacaktı. Bunlar, laikçi kanat, İslam’ın ılımlısına da, radikaline de karşı çıkanlar. ABD, artık bu laikçi-Kemalist kanadı seyreltip, yerine ılımlı İslamcıları ikame etmek istiyordu. Eski ekip kendilerinin eski işbirlikçileri idi aslında. Ama ABD’nin yeni müttefiklerine karşı çıkınca, ABD de onların burnunu sürtmek istiyordu.
Geçen gün Nadire/Yusuf Kara’nın kızının nişanında o davada da avukatım olan Salih Döğücü “ya hu, bunu da bir yazsana” dedi. Onun için yazıyorum bu yazıyı. Bizim daha ilk aylarda farkına vardığımız gerçeği (Ki bunu daha sonra yazdık, konuştuk) bugün FETÖ davasında “itirafçı” olan Balyoz davasının savcısı Hüseyin Kaplan itiraf ediyor.. Daha sonraki süreçteFidan’ı tutuklayıp, Erdoğan’ın kapısını çalmaya hazırlanıyorlarmış.
Hüseyin Kaplan! Dünün ünlü savcısı, Paşaların önünde ayakta durduğu adam. MİT Müsteşarını zindana atacaklardan biri. Başbakanı alması düşünülen isimlerden biri. FETÖ’den kaçak durumdaydı, teslim oldu. O bugün bir “itirafçı”. Her şeyi tek tek anlatıyor. FETÖ’cüler bunlara da “tiyatro” diyecekler.. Ama gerçekler apaçık ortada. O anlatıyor: “Mal varlığım yok, 3 genç kızım var, onlara bakacak kimse yok, o yüzden kaçmak zorundaydım. Bir arkadaşımın yakını şehit olmuştu darbe gecesi. Şahsen gidip millet için ölen bu insanların kabrinde Fatiha okumak isterim. İdeallerim hayallerim bu değildi. Ben vatana ihanet etmek için bu yapı içinde bulunmadım. Çocuklarıma iyi bir gelecek istiyordum. Biz İslam’ın şiddet içermeden anlatılması gerektiğini düşünüyorduk. Ama belli bir noktaya gelinmiş ve şiddete teslim olunmuş.”
Gülen “tek ceket”i ile gelmişti, “dikili bir ağacı” yoktu. “Otoriteye itaat”tan söz ediyordu. “Diyalog ve Hoşgörü” onun temel karakteri idi, ama hepsi yalanmış. İşbirlikçi bir hain, bir ajan, aşağılık biri. İnsanların kutsal duygularını istismar eden bir şarlatan. FETÖ davası, Ergenekon ve Balyozdavasının gerçek yüzünün ortaya çıkmasına da sebeb oldu.. “Temiz toplum”dan söz ediyorlardı ama kamu kaynaklarını sömürmüşler. KPSS ve ÖSYM sınavlarının cevap anahtarlarını çalmışlar.. Bütün zamanların en büyük soyguncusu bunlar. İnsanların hayallerini, onurlarını çalan vicdansızlar bunlar. Bal tuzakları kurmuşlar, herkesi dinlemişler, tehdit ve şantajla şirketlere el koymuşlar.
Balyoz döndü, kendi başlarına indi. Ne demişler: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”.. Kazdığınız tuzaklar, gün gelir başınıza geçirilir.
Dünü bilmeyenler bugünü anlayamazlar. Bunlar aynı tezgahın topu. Dün ve bugünü bilmiyorsanız geleceği tahmin edemezsiniz. Allah cahillere vezalimlere yardım etmez..
Bu belalardan kurtulmak için zulüm düzenini yıkmak yetmez, yani “La ilahe” demeden olmuyor da, devamını getirmemiz gerekir. “İllallah” dememiz gerekir. Yıkılan zulüm düzeninin yerine adaletten, barıştan, hürriyetten yana yeni bir nizam inşa etmemiz gerekir. Yıkmaktan daha zor olan da bu.
Bari içinde yaşadığımız süreci doğru değerlendirelim ve yapmamız gerekeni yapalım.. Önce yanlış yapmayalım. Hani “Kızım Fatıma da olsa” diyoruz ya, “Arkadaş, akraba, kardeş, damad, kayınbirader, enişte” demeden suçluları kurtarmak için kolları sıvamayalım. Sonra “o yapıyorsa, ben niye yapmıyorum”a döner iş. “Kötü örnek” olmayalım.. “eden bulsun” affedeceksek de önce gerçek ortaya çıksın ve sonra haline bakalım. Birine yakın olduğu için, adamını bulduğu için olmasın bu işler. Birtakım avukatlar, büyük paralar karşılığı kurtarma operasyonları düzenlemeye, adam bulmadan, adam satın almaya, tehdide, şantaja varır bu iş. Zaten adamların elinde ses de var, kayıt da. Bu kapıyı aralamayın.. Sonra bu millet sizi affetmez. Siyasiler dikkat etsinler, “gözaltından adam kaçırma suçuna aracılık etmesinler”. Bunlar da gizli kalmaz. Bir iddiadan alınır, bıraktırırsınız, yarın başka bir dosyadan yine alınırlar. İkinci kez geldiğiniz de sizi de not ederler. Zaten by-Lock kayıtları, daha düne kadar söyledikleriniz dosyada iken, oturun oturduğunuz yerde!.
Hâlâ kendi emrinde ama bağlı olduğu, abi, imam, mütevellileri koruyan “büyük başkanlar”lar var deniyor. Biz bu kafayla bu işi çözemeyiz. Bir yandan haksız ve suçsuz yere suçlananların cezalandırılmasını önleyeceğiz, bir yandan da suçlu olduğu halde hâlâ aramızda dolaşanların cezalandırılması için üzerimize düşeni yapacağız. Yani “adil şahidlerolacağız”. Suçlulara yardım ve yataklık etmeyeceğiz. Hani hep deriz ya “haksızlıklar karşısında susanlardan olmayacağız”. Selâm ve dua ile.