Taha Kılınç
Aşûre günü
Bugün Muharrem ayının dokuzuncu günüdür. Muharrem'in onuncu gününe Aşûre Günü, dokuzuncu günü ile onuncu günü arasındaki geceye de Aşûre Gecesi denir.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
"Aşûre Günü zerre kadar sadaka veren kimseye, Allahü teâlâ Uhud dağı kadar sevap verir."
"Allahü teâlâ, Aşûre Günü'nü üstün kılmıştır. Allahü teâlâ, gökleri, yeri, dağları, denizleri, yıldızları, Arş'ı ve melekleri, Âdem aleyhisselâmı Aşûre Günü yarattı. İbrahim aleyhisselâmın dünyaya gelişi ve Nemrud'un ateşinden kurtuluşu Aşûre Günü oldu. İbrahim aleyhisselâma, oğlunun yerine kesmek için, büyük koç bugün ihsan edildi."
Allahü teâlâ, birçok duâları Aşûre Günü'nde kabul buyurdu. Bugün aşûre pişirmeyi ibâdet sanmak, bidattir, günahtır. Muhammed aleyhisselâmın yaptığı veya emrettiği şeyleri yapmak ibâdet olur. Din kitaplarının yazmadığı, hakiki din âlimlerinin bildirmediği şeyleri yapmak sevap olmaz, günah olur. Bugün, herhangi bir tatlı yapmak, tanıdıklara ziyafet, fakirlere sadaka vermek sünnettir, ibâdettir. Bu günlerde oruç tutmak çok sevaptır. Yalnız onuncu günü değil, bir gün önceki veya bir gün sonraki günle birlikte tutulur.
Sual: Aşûre günü ve gecesinin önemi nedir?
CEVAP: Muharrem ayının onuncu günü yani yarın Aşûre günüdür. Muharrem ayı, Kur'an-ı kerimde, kıymet verilen dört aydan biridir. Bu ayın en kıymetli gecesi de Aşûre gecesi yani bu gecedir.
Allahü teâlâ, birçok duaları Aşûre günü kabul etmiştir. Hazret-i Âdem'in tevbesinin kabul olması, Hazret-i Nuh'un tufandan kurtulması, Hazret-i Yunus'un balığın karnından çıkması, Hazret-i İbrahim'in ateşte yanmaması, Hazret-i İdris'in canlı olarak göğe çıkarılması, Hazret-i Yakub'un, oğlu Hazret-i Yusuf'a kavuşması, Hazret-i Yusuf'un kuyudan çıkması, Hazret-i Eyyüb'ün hastalıktan kurtulması, Hazret-i Musa'nın Kızıl denizi geçmesi, Hazret-i İsa'nın doğumu ve ölümden kurtulup, diri olarak göğe çıkarılması Aşûre günü oldu.
Aşûre günü yapılması iyi olan işler:
1- Aşûre günü oruç tutmalı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Aşûre günü oruç tutanın, bir yıllık günahları affolur.) [Müslim] (Yalnız Aşûre günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün öncesi veya bir gün sonrası ile tutmalı!)
(Aşûre günü oruç tutarken, bir gün önce veya bir gün sonra da tutup, Yahudilere muhalefet edin!) [İ. Ahmed]
2- Sıla-i rahim yapmalı. Salih akrabayı ziyaret etmeli, hediye veya başka şekilde gönüllerini almalı.
3- Sadaka vermeli. Bir hadis-i şerif meali:
(Aşûre günü, zerre kadar sadaka veren, Uhud Dağı kadar sevaba kavuşur.) [Şir'a]
(Bugün aşure pişirmek ibadettir) diyerek aşûre pişirmek bid'at ve günahtır. Aşûrenin bugüne mahsus ibadet olmadığını bilerek, bugün aşure veya başka tatlı yapmak günah olmaz, sevab olur. Bu inceliği iyi anlamalı. Tedavi niyetiyle sürme çeken bugün de sürmelenebilir. Bir hadis-i şerif meali:
(Aşûre günü ismidle sürmelenen, göz ağrısı görmez.) [Hâkim]
4- Çok selam vermeli. Bir hadis-i şerif meali:
(Aşûre günü, on mümine selam vermek, bütün müminlere selam vermek gibi sevab olur.) [Şir'a]
5- Çoluk çocuğu sevindirmeli! Bir hadis-i şerif meali:
(Aşûre günü, aile efradının nafakasını geniş tutanın, bütün yıl nafakası geniş olur.) [Beyheki]
6- Gusletmeli. Bir hadis-i şerif meali: (Aşûre günü gusleden müminin günahları affolur.) [Şir'a]
(Kimyâ-i se'âdet)kitâbı, beşinci aslında diyor ki: Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki, (Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti, müslimânları sevmek ve müslimânlara kötülük edenleri sevmemekdir). Cenâb-ı Hakkın Îsâ aleyhisselâma emr-i ilâhîsinin meâl-i şerîfi, (Eğer yerlerde ve göklerde bulunan bütün mahlûkların ibâdetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve dost olmayanlardan uzaklaşmadıkça, hiç fâidesi olmaz)dır. Her mü'min, Allahü teâlâyı sevmeyenleri sevmemeli, islâmiyyete yapışanları sevmelidir. Bunu sözlerinde ve mümkin ise, hareketlerinde belli etmelidir. Âsî ve fâsıklarla arkadaşlık etmemeli, fıskı çok olanlardan, çok kaçınmalıdır. Zâlimlerden, müslimânlara eziyyet edenlerden dahâ ziyâde kaçınmalıdır.
Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (İbâdetlerin efdali, müslümânları müslümân oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir oldukları için, sevmemektir)buyurdu.
Allahü teala en sevdiği işi, en sevdiğine verir. Yani, en çok sevilen ve en çok güvenilene en kıymetli iş verilir. Allahü tealanın en sevdiği, Peygamber efendimizdir "aleyhissalatü vesselam". Sonra, diğer peygamberlerdir. Sonra, onların yolunda bulunan evliyadır. Hepsinin vazifesi malum... Allahü tealanın emr ve yasaklarını, Allahü tealanın kullarına bildirmektir. Yani, en kıymetli iş budur. Kime bu nimet nasîb olursa çok şükretmesi lazımdır. Şükredilmezse elden gider. Nimetin devamı için şükr lazımdır. En kıymetli iş, aynı zamanda da en zor işdir.
İslamiyete hizmet etmek çok mühimdir. Bir kişinin müslüman olması için gayret edip muvaffak olmak pekçok kıymetlidir. Dine hizmet ederken, menfaat olmazsa, muvaffakiyet ve başarı vardır. Menfaat ön plana çıkmağa başlarsa, muvaffakiyet azalır. Büyüklerimiz yazdığı kitaplardan bir kuruş para almazlardı. Hizmette kalpteki niyet önemlidir. Allah için hizmet edilirse muvaffak olunur, para için yapılırsa muvaffak olunamaz. Kalpte mutlaka bir niyet vardır. Bu da; Allah rızası veya dünya menfaatidir. Hangisi ön planda ise ona bakılır. Eğer Allah rızası için yapması ön planda ise, aldığı para hizmete mani olmaz, ahireti için sevap kazanır, dünyadaki aldığının da bereketi olur. Dine hizmeti, para için yaparsa hiç sevap kazanamaz, aldığının da hayrını görmez. Kalpteki niyetin hangisi ön planda olduğuna bakılır. İki çeşit insan vardır; biri ecir için çalışır, diğeri ücret için çalışır. Ecir için çalışan, aldığından hayır görür, ecirini de alır. Ücret için çalışan sevap kazanamaz, aldığının da hayrını göremez.
Dine hizmet sıkıntısız olmaz, en zor iş, dine hizmet etmektir, sabr ister, fedakarlık ister... (Ekmek bile insana faydalı olmak için dişlerin arasında ezilmeye sabrediyor.)
Her Müslümana önce lazım, birinci farz olan şey, imanı, farzları, haramları öğrenmektir. Bunlar öğrenilmedikçe, Müslümanlık olamaz, iman elde tutulamaz. Hak borçları ve kul borçları ödenilemez. Niyet, ahlak düzeltilemez ve temizlenemez. Düzgün niyet edinilmedikçe de, hiçbir farz kabul olmaz. Bunun için herkesin ilmihal bilgilerini öğrenmesi lazımdır. Hadis-i şerifte; (Bir saat ilim öğrenmek veya öğretmek, sabaha kadar ibadet etmekten daha sevaptır) buyuruldu.
Müslümanların bilmesi, öğrenmesi lazım olan bilgilere Ulûm-i islâmiyye, Müslümanlık bilgileri denir. Bu bilgilerin kimisini öğrenmek farz, kimisini öğrenmek sünnet, bir kısmını öğrenmek de mubahtır.
İmanı, farzları ve haramları öğrenmek, bilmek farzdır. Otuzüç farz meşhurdur. Bunlardan dördü esas olup, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve hac etmektir. İman ile beraber bu dört farz, İslâmın şartıdır. İman edip de ibadet edene, yani bu dört farzı yapana Müslüman denir. Dördünü birden yapıp da, haramlardan kaçınan, tam Müslümandır. Bunlardan biri bozuk olur veya hiç olmazsa, Müslümanlık bozuk olur. Dördünü de yapmayan, mümin olsa da Müslümanlığı tam değildir. Böyle iman, insanı yalnız dünyada korursa da, ahirete imanla gitmek güç olur. İman, muma benzer, Ahkâm-ı islâmiyye mum etrafındaki fener gibidir. Mum ile birlikte fener de, İslâmiyettir. Fenersiz mum çabuk söner. İmansız, İslâm olamaz. İslâm olmayınca, iman da yoktur.
O hâlde, her mümine önce lazım, birinci farz olan şey, imanı, farzları, haramları öğrenmektir. Öncelikle, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında bildirdikleri gibi, bir iman edinmelidir. Kıyamette kurtuluş yolu, bunların gösterdiği yoldur. Çünkü dini, bozulmaktan koruyan, ehl-i sünnet âlimleridir.
Muhammed aleyhisselama uymak için, önce iman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları eda edip haramlardan kaçınmak, daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lazımdır. Bunlardan sonra, mubahlarda da Ona uymaya çalışmalıdır. Bir mümin, mubahlarda da, ne kadar Ona uyarsa, o derece kamil ve olgun bir Müslüman olur. Allahü teâlâya, o derece yakın, yani sevgili olur.
Peygamberlerin, Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş olduklarını, hakikati söylediklerini gösteren harikulade, olağanüstü şeylere, Mucize denir. Peygamberin, mucize gösterirken; “inanmıyorsanız, siz de yapınız, fakat, yapamazsınız” demesi lazımdır. Mucize, fen kanunlarına aykırı olan şeylerdir. Bunun için, fen adamları mucize yapamaz. Böyle olağanüstü şeyler gösteren kimse, bunu önceden söylemez ve siz yapamazsınız demezse, bunun Peygamber olmayıp, veli olduğu anlaşılır ve yapılan şeye de Keramet denir. Evliya olmayanların yaptığı böyle olağanüstü şeylere de, büyü denir. Büyücülerin yaptıkları şeyler, Peygamberlerden ve evliyadan da hasıl olabilir. Firavunun sihirbazları, iplikleri yılan şekline sokunca, Mûsâ aleyhisselamın asasının, daha büyük bir yılan olup, onları yutması böyledir. Sihirlerinin bozulduğunu ve kendilerinin yapamayacağı mucizeyi görünce hepsi, Mûsâ aleyhisselamın dinini kabul ederek iman ettiler. Firavunun ölümle tehdidi ve zulümleri karşısında bunlar, imanlarından dönmediler.
Peygamberlerin mucizelerini ve evliyanın kerametlerini hep Allahü teâlâ yaratmaktadır. Tabiat hadiselerine uyan işleri, belli sebeplerin tesirleri ile yarattığı hâlde, mucizeleri böyle sebepler olmadan yaratmaktadır. Sihir, cisimlerin fizik özelliklerini, şekillerini değiştirir, maddenin yapısını değiştirmez. Mucize ve keramet ise, ikisini de değiştirebilir. Peygamberimiz 'sallallahü aleyhi ve sellem' buyuruyorlar ki, benden sonra ümmetimin başına gelecek iki beladan endişe duyuyorum. Biri, Allah'a değil nefislerine tapacaklar. İkincisi, ölümü unutacaklar. Ölümü unutmak azgınlaşmaya sebep olur. Onun için, ağzınızın tadını kaçıran, lezzetleri yok eden, idealleri söndüren ölümü çok zikredin, hatırlayın buyrulmuştur. Hayat o zaman başlıyacak. "Acibtü limen talebed-dünya, vel mevtü yatlibuha" yani, şu insana hayret ediyorum ki, gece gündüz dünyaya dalmış, onun peşinden koşuyor, halbuki ölüm de onu kovalıyor.Cenab-ı Peygamber 'aleyhissalatü vesselam', ömründe hiç kimseye dünya kazancı, dünya menfaati için ağzını açmamıştır. Hurmayı sordular, hangi hurmayı ekelim, dediler. Deneyin, tecrübe edin. Hangisi daha çok verirse, onu yapın. Ben size dünyanızı ihya etmek için gelmedim. Ben size, ahirette ateşte yanmayın diye geldim buyurdu ve yalnız bunları bahsetti. Dolayısıyla, her şeyi yapacağız; ama Rabbimizi unutmayacağız. Biz unutursak, biz de unutuluruz, sonra da söyleyecek bir lafımız kalmaz.