Metin Özer
“Affet bizi Kaddafi!"
“Irak’ın işgalinin, yıkımın ve milyonlarca Iraklının öldürülme sebebi nedir? Amerikalı dostlarımız bize bu soruyu cevaplasın. Neden Irak? Sebep ne? Bin Ladin, Iraklı mıydı? Hayır, değildi. Şu New York’u vuranlar Iraklı mıydı? Hayır, değildiler. Pentagon’u vuranlar Iraklı mıydı? Hayır, değildiler. Irak’ta kitle imha silahları mı vardı? Hayır, yoktu. Eğer Irak’ta kimyasal silah bulunsaydı bile, Pakistan, Hindistan, ABD, Fransa, İngiltere, Rusya gibi devletlerin nükleer bombaları var. Tüm bu ülkeler yok mu edilmeli? Haydi o zaman, kitle imha silahı olan bütün ülkeleri yıkalım.
Bir yabancı güç gelip bir Arap ülkesini işgal eder ve başkanını asar. Bizlerse kenarda oturup bu duruma güleriz. Saddam Hüseyin’in idamını neden soruşturma konusu yapmadılar? Bir Arap ülkesinin ve Arap Birliği üyesi ülkenin lideri nasıl böyle asılabilir? Saddam Hüseyin’in politikası üzerine veya onunla aramızdaki anlaşmazlıklar hakkında konuşmuyorum. Hepimizin onunla siyasi konularda anlaşmazlıkları olmuştu, tıpkı şu anda burada yaşadığımız anlaşmazlıklar gibi. Burada, şu salonda birlikte oturmak dışında hiçbir şeyi paylaşmıyoruz. Neden Saddam Hüseyin’in öldürülmesi konusunda bir soruşturma olmuyor? Bir Arap lideri asılarak idam edilmişken, hepimiz kendi köşelerimizde oturuyoruz, neden? Belki sizden biri, bundan sonra asılan isim olacak.
Amerika, Saddam Hüseyin’le aynı safta Humeyni’ye karşı savaştı. Saddam onların arkadaşıydı. Dick Cheney, Saddam’ın yakın dostuydu. Donald Rumsfeld, ABD savunma bakanıyken Irak yıkıldı. Rumsfeld de Saddam’ın arkadaşıydı. En sonunda Saddam’ı sattılar ve astılar. Sizler de Amerika’nın dostlarısınız. Hadi, 'siz' demeyelim de 'biz' diyelim. Ama, Amerika bir gün bizi de asabilir.
Biz, birbirimizin düşmanıyız. Bunu söylediğim için üzüntülüyüm. Birbirimizden nefret ediyoruz. Birbirimizi kandırıyoruz. Bir diğerimizin derdine gizlice seviniyoruz. Birbirimize tuzak kuruyoruz. Bizim istihbarat kurumlarımız, düşmanlarımız yerine birbirimize karşı tuzak kuruyor. Biz, birbirimizin düşmanıyız. Bir Arap’ın düşmanı, diğer Arap’ın dostu.
Bir Arap ülkesi olan Suriye’de buluştuk. Ama Suriye’nin İran, Rusya ve Türkiye ile olan ilişkileri, onun diğer komşu Arap ülkeleriyle olan ilişkilerinden binlerce kat iyi. Şu Libya’nın İtalya ile olan ilişkisi, komşuları Tunus ve Mısır’la ilişkilerinden bin kat iyi. Arapların hali işte bu!”
Bu sözler, Arap Birliği’nin 29 Mart 2008 günü Suriye’nin başkenti Şam’da düzenlenen zirvesinde uzun bir konuşma yapan (devrik) Libya lideri Muammer Kaddafi’ye ait. Arap dünyasının umumi manzarasını böyle çarpıcı biçimde resmeden Kaddafi’nin cümlelerinde itiraz edecek bir şey bulmak zor. Hatta bu konuşma, altına aynen imza atılacak bir bakış açısı da içeriyor belki çoğumuz için.
Ancak buradan yola çıkıp, Kaddafi’ye ölçüsüz övgüler düzmek ve arkasından, “Affet bizi, değerini bilemedik!” ağıtları yakmak, böylece 42 yıllık uzun iktidarında imza attığı ihlal ve haksızlıkları yok saymak da meseleyi abartmak olur. Böylesine hikmetli sözler edebilen bir adam, aynı zamanda kendi halkına karşı son derece baskıcı, muhaliflerini en acımasız yöntemlerle ezebilecek kadar duygusuz, halkın bir kısmına dağıttığı zenginliklerin aslan payını kendi çevresine ayıran ve istifleyen tipik bir doğu tiranıydı. Dönemindeki diğer liderlere benzemeyen ‘cins’liklerinin oluşu onu 'muhteşem lider' yapmayacağı gibi, sırf 'Amerikan karşıtı' bir çizgi benimsedi diye günahlarını örtmemiz de gerekmez.
Aynı şey Saddam Hüseyin için de geçerli. Halepçe Katliamı başta olmak üzere sayısız cürmü boynuna yüklenmiş bulunan ve kendi halkına büyük acılar çektiren Saddam’ın, sırf ABD işgalinden sonra asıldığı için 'masum' ilan edilmesi hem tarihe, hem de hafızalarımıza haksızlık. Saddam ve Kaddafi gibi liderler hakkında konuşurken, 'Amerikan karşıtlığı' kisvesini kendi iktidarlarını sürdürmek ve meşrulaştırmak için kullandıkları, kamuoylarını bu şekilde maniple ederken, demir yumruklarını masum sivillerin kafasına son sürat indirdikleri gerçeğini de akılda hep tutmalı.
Bir lider ya da hükümet, 'sadece Amerikan karşıtı olduğu için' değerli olamaz. Tek ölçü buysa, sadece Ortadoğu diktatörlerini değil Asya’dan Balkanlar’a diğer otoriter rejimlerin aktörlerini de unutmayalım, listeyi kalabalıklaştıralım. Nerde kendi başına buyruk, 'ABD muhalifi' antika lider varsa, halklarına reva gördüklerine bakmaksızın hepsini öpücüklere boğalım.
Bir figürün tarihteki yerini belirlerken ve hakkında hüküm verirken, sadece ona karşı olanlara bakılmaz. Her lideri ve ülkeyi, kendi bağlamı içinde ve tarihsel çerçevesinde değerlendirmek gerekiyor. 'Arap Baharı' dediğimiz süreci tamamen bir dış komplo olarak okusak bile, diktatörlerin yıllara yayılan insafsız ve vicdansız yönetimlerinin, halk ayaklanmaları için meşru bir zemin yarattığı hakikati gözden uzak tutulamaz.
Tarihî olayları makul ve gerçekçi tablonun dışına çıkarıp okumaya kalkıştığımızda, sadece algılarımız çarpılmakla kalmaz, yaşanan hadiseler bizim için ibret verici olmaktan da çıkar. Temelsiz söylentiler gözlerimizi ve gönüllerimizi okşasa da, hakikatin soğuk ve mesafeli yüzünden mümkün olduğunca ayrılmamakta fayda var.