Koca Avrupa Birliği Türkiye ile ilişkilerini bir Can Dündar'a indirgemişse, onu cumhurbaşkanlığı düzeyinde ağırlayıp, bir yaptırım kartı olarak kullanmaya girişmişse, herkesi aptal yerine koyarcasına ve utanmazca bunu bir özgürlük meselesi olarak pazarlamaya teşebbüs edebiliyorsa, AB'nin ve patronu Almanya'nın bu şovu, bir acizlik, beceriksizlik, zayıflık ve tükenmişlikgöstergesidir.
AB ülkeleri Türkiye'deki uyuyan hücrelerini harekete geçirmişse, yıllardır beslediği ve pazarladığı ancak 15 Temmuz'la deşifre olan istihbarat aparatlarını apar topar korumaya almışsa, terör saldırılarına ve sivil katliamlara imza atanları bile sahiplenirolmuşsa ortada Türkiye'nin ciddiye alacağı bir AB ortak aklı kalmamış demektir.
AB Türkiye için artık bir tehdittir
Dünyaya model gösterilen AB ortak aklı, PKK terör örgütünü ve mensuplarını, DHKP-C terör örgütünü ve mensuplarını, FETÖ ve mensuplarını, Türkiye karşıtı ne kadar örgüt ve isim varsa hepsini tereddütsüz kanatları altına alıyorsa, Türkiye'ye ile ilişkilerini bitirmişdemektir.
Bundan sonra AB-Türkiye ilişkileri hiçbir zaman normal seyrine giremeyecektir. Bırakın ortaklık düşüncesini, bırakın rasyonel ilişki tarzını, bundan sonra AB-Türkiye ilişkileri karşılıklı “tehdit” tanımlamalarına göre şekillenecektir. Bugün bu kadar gerilen ilişkiler, önümüzdeki seçimlerde aşırı sağın, ırkçıların, bir tür Nazi dalgasının merkez Avrupa'yı rehin almasıyla, ABD'de yeni neocon dalga ile dayanışmaya girmesiyle daha tehlikeli hale gelecek, Türkiye bu yeni siyasi söylemle “düşman ülke” kategorisine kadar itilecektir.
Hani o AB aydınları nereye kayboldu?
Avrupa böyle bir dalga ile yüzleşirken birarada kalma şansı olmayacaktır. Birlik düşüncesinden çok ulusal çıkarlar, ülke öncelikleri, geçmişin hesapları öne geçecektir. Dolayısıyla Türkiye'nin örnek alacağı, gıpta edeceği, model göreceği bir yapı olmayacaktır. Parçalanmış Avrupa'dan geriye bir Almanya ve yandaşları kalacak, Kuzey ve Güney kendi yoluna gidecektir.
Dikkat ediyorum da, AB tarafından finanse edilip desteklenen entelektüel çevreden ses çıkmıyor. AB ülkelerinin terör destekçiliğine, Türkiye yerine terör örgütlerini tercih etmelerine tek söz bile söylenmiyor. O kişiler, çevreler birden ortadan kayboldu. Nerdeler, ne yaparlar, ne konuşur-ne önerirler, yıllardır ideal örnek olarak pazarlama görevi üslendikleri bu yapının sivil katliamlara imza atmış kişileri sahiplenmelerine tek bir itirazlarıduyulmuyor.
Parlatıp pazarlamışlardı
Yine dikkat ediyorum da, Türkiye toplumunda AB düşüncesi neredeyse sıfırlanmış. Zaten inanmıyorlardı, zaten güvenmiyorlardı, zaten hep bir tedirgindiler. Ancak AB'nin desteklediği her çevrenin, her kişinin zor zamanları fırsat bilipTürkiye'ye saldırması, bu ülkenin zayıf zamanını beklemiş olması, Türkiye'den çok Almanya'nın, Fransa veya diğer ülkelerin çıkarlarına göre pozisyon alması, onları ve AB düşüncesini bu ülkede gömdü.
Parlatıp pazarladıkları kişiler nasıl da zamanı gelince harekete geçti ve azılı bir Türkiye düşmanı olduklarını ortaya koydu. Onların bu milletle zaten buluştukları bir nokta yoktu ama bu kadar da düşmancatutum içine girebilecekleri tahmin edilmiyordu.
PKK ve FETÖ'den başka AB'ci kalmadı
Etrafınıza bir bakın; bugün Türkiye'de AB'yi savunan kim kaldı? Sadece PKK'lılar ve FETÖ'cüler.. Bir de birkaç örgütün mensupları… O örgütleri de zaten AB finanse ediyor, Avrupalı istihbarat teşkilatları yönetiyor. Peki PKK ve FETÖ'cülerin bu denli AB savunmasının arkasında ne var?
Açık değil mi? Onlar Türkiye ile savaşıyor. FETÖ, ABD ve AB adına Türkiye'yi dize getirmek için tarihimizde örneği olmayan bir ihanetsergiledi, bu ülkeye saldırdı. PKK yıllardır bu saldırıyı devam ettiriyor. İçeride terörün her türünü kullanırken Suriye topraklarında Türkiye'yi kuşatma, çevreleme adına yürütülen uluslararası ihalenin bir parçası olarak çalışıyor. AB ve AB'nin merkez ülkeleri de onlar üzerinden, onların bir silah/kurşun gibi kullanarak Türkiye'yi vuruyor.
En büyük lokma, en önemli hedef bizdik!
Bu açık bir saldırıdır. Bırakın tehdit olmayı, AB'nin merkez ülkeleri açıktan Türkiye ile hesaplaşıyor. Hal böyle iken biz, birkaç süslü cümlenin peşine düşüp, onlara kanıp bizi yok edecek bir siyasi körlüğe teslim mi olacağız? 15 Temmuz başarılı olsaydı bugün binlerce insan ölecekti, sokaklar kan gölüne dönecekti, Suriyeleşecektik. Hesap buydu..
Türkiye'yi rehin almadan Ortadoğu'da bütün haritaları yeniden çizemeyeceklerini biliyorlardı. Öyleyse en büyük lokma, yok edilmesi gereken hedef bizdik. FETÖ üzerinden yürütülen saldırıya PKK'nın ve diğer örgütlerin de destek vermesinin nedeni buydu. Tarihimizin en büyük hesaplaşmalarından biri daha görülüyordu. Sahnede örgütler olsa da arkasında onları yönetenler vardı. Plan, talimat, emir onlardan geliyordu.
Peki kimdi bunlar?
Öfkeli değil akıllı olmak
Biliyorsunuz… Bugün o vatan hainleri hangi ülkede korumaya alınıyorsa, karargahları neredeyse, bütün terör örgütlerini kimler himaye ediyorsa patron onlardı. Savaş onların savaşıydı, onların Türkiye projesiydi.
Öfkeliyiz evet ama öfkeli olmaktan daha çok uyanık olmak zorundayız. Dünyanın girdiği yeni eğilimleri dikkatle sorgulamak ve kendimize yeni bir yol çizmek zorundayız. “Müttefiklerimiz”in saldırısına uğrarken artık bu ülkenin geleceğini “müttefiklerimiz”e emanet etmeyecek kadar akıllı olmak, o eski AB ezberlerini sorgulamak zorundayız.
15 Temmuz'da kim nerede ise hep oradadır
Bunları bir düşmanlık, karşıtlık için yazmıyorum. Hep beraber, ne olduğunu anlamamıza yardımcı olmak için tartışıyorum. Çünkü her millet için, her ülke ve devlet için bıçağın kemiğe dayandığı, bütün ezberlerin bozulduğu, bütün söylemlerin yerle bir olduğu, sadece kendi varoluş kavgasının başladığı bir nokta, bir dönem vardır. İşte o tarih bizim için 15 Temmuz'dur.
15 Temmuz'da kim nerde durmuşsa bizim için bundan sonra hep oradadır. Bir ülkenin çökertilmek istendiği, bir milletin iç savaşa sürüklendiği, bir devletin rehin alınmak istendiği, bu amaçla bütün çokuluslu uzantıların harekete geçirildiği ve Türkiye'ye saldırtıldığı o akşam kimin ne yaptığı ortadadır. Gizlenemez, üstü örtülemez.
Demokrasiyi bir gecede sattılar..
ABD ve AB ülkelerinin hiç birinden destek açıklaması gelmedi. Yıllarca bizi darbelere, askeri yönetimlere karşı uyaran AB ülkeleri o akşam ve sonraki günlerde sus pus oldular. Ağızlarından ilk kez demokrasi, özgürlük, kişi hak ve hürriyetleri, sivil irade türü kelimeler çıkmadı. “Stratejik ortak” ABD de öyleydi. İki taraf da suskunluğa büründüler.
Sonra gördük işin arkasında onlar varmış. ABD ve AB, terör örgütleri üzerinden, orduya sızmış bir istihbarat kadrolaşması üzerinden Türkiye'yi teslim alacakmış. Alamayınca, milletin destansı direnişine yenilince de konuşacak kelimeleri kalmamış. 15 Temmuz başarısız oldu ama onlar hala terör üzerinden, Suriye'deki operasyonları üzerinden 15 Temmuz'u devam ettiriyor, saldırıyı sürdürüyorlar.
Yüz yıl sonra yeniden Son Kale'yi devirmek
İşte bu yüzden Türkiye kendine yeni yollar aramaya başladı. Yüz yıl sonra Batı'dan gelen yeni saldırı dalgalarına karşı koruma kalkanları oluşturmaya girişti. Açık karşıtlık, düşmanlık yerine, yeni dostlar, ortaklar aramaya başladı. Sadece Batı seçeneği öldürücü bir hal almıştı çünkü. Başka da seçeneği yoktu. Güneye, Doğu'ya, Kuzey'e de yöneldi.
Bütün Batı dünyasının birden Türkiye ile hesaplaşmaya girmesini iyi anlamak lazım. Bütün Müslüman ülkelerin haritasını değiştirenler, yirmi yıldır İslam dünyasına saldıranlar son Kale'yi devirmeyeçalışıyorsa Haçlı Savaşları'ndan beri devam eden gelenek yeniden hortlamış demektir. Bütün bunlar ABD ve AB'de aşırı sağın, ırkçılığın, İslam karşıtlığının zirve yaptığı bir dönemde olması rastlantı değildir.
İttifaklar çağı bitti. Herkes kendi coğrafyasına dönecek
Şunu söyleyelim: İttifaklar çağı bitmiştir. Uluslararası sistem çökmüştür. Bu gerilimler Türkiye ile sınırlı değildir. AB gibi, Şanghay Örgütü de çözüm olmayacaktır. Çok dar halkaların dayanışması dışında belki de yakın gelecekte en büyük kapışmalar müttefikler arasında yaşanacaktır. En yakın ülkelerin bile bir anda birbirleriyle sürtüşmeye başlayacağı bir çağdır bu.
Çoklu ittifaklardan ziyade ikili ortaklıkları, her ülkenin kendi tarihi tezlerine, kendi kültürel havzasına dönüşü zamanıdır. Ortadoğu derinliğine inen Türkiye'nin siyasi geçmişinin izinden gitmesinden, bu bölgelere daha da açılmasından, Orta Asya'ya yönelik kapsamlı bir stratejik açılımdan, Güney Asya'ya yönelmesinden, Balkanlarda kendini sağlamlaştırmaktan başka seçeneği yoktur. Bence AB Türkiye düşmanlığı ile, terör destekçiliği ile, yükselen ırkçılıkla başbaşa kalacak, küresel ölçekte etkisini daraltmak zorunda kalacak, hatta Avrupa içine yoğunlaşacaktır. Böyle bir AB'nin de bizim için bir anlamı yoktur.