Metin Özer
28 Şubat'ın utanmaz gazetecileri
Yasak, baskı ve zulümle yüzbinlerce insanın hayatını karartan 28 Şubat’ın kudretli generalleri, birer ER olarak cezaevine yollandı.
“Allah” diyen herkesi irticacı ilan eden bu generaller, Müslümanlar karşısında aslan kesilmişti.
O aslanlar şimdi kedi gibi mapushanenin yolunu tuttu.
Bazıları, “Biz bunları hak etmedik” diye söylendi.
Zalimlikleriyle aslında bunu çoktan hak ettiler.
Namaz kılan on binlerce subayı ordudan attılar. Binlerce türbanlı kızı üniversitelerden kovdurdular. Müslüman bacıların zorla başını açtırdılar.
Ajanlarını Aczimendi gösterip sokaklara saldılar sonra da laiklik elden gidiyor deyip bütün cemaatlerin kapısını kilit vurdular.
Kurup oynadıkları filmin sonunda; halkın seçtiği iktidarı, post modern bir darbeyle alaşağı ettiler.
Şimdi de kalkmış, “Biz ne yaptık, Biz bunları hak etmedik” diye ağlaşıyorlar.
Kusura bakmasınlar!
Türkiye demokratik bir ülke.
Bu suçları başka bir ülkede işleselerdi; ya kurşuna dizilir ya da asılırlardı.
O yüzden ağlaşmayı kessinler de hallerine şükür etsinler.
Şimdi size bizzat şahit olduğum bir olayı anlatacağım.
28 Şubat’ın o en ceberrut dönemiydi. Genelkurmay’da o meşhur brifinglerden birisi vardı.
Salonda kimler yok ki;
Ertuğrul Özkök, Fatih Altaylı, Emin Çölaşan, Sedat Ergin, Fatih Çekirge, Mehmet Yılmaz, Okay Gönensin, Derya Sazak, Fikret Bila, Mustafa Balbay, Uğur Dündar, Sebahattin Önkibar, Ali Kırca, Murat Yetkin, Hulki Cevizoğlu, Ardan Zentürk, İlnur Çevik ve daha niceleri…
Cumhurbaşkanının karşısında ayak ayaküstüne atan medyanın ünlü isimleri; komutan içeriye girince askerlerden önce ayağa fırlayıp, esas duruşa geçti.
Erol Özkasnak Sinevizyon perdesinin önünde elinde metal bir çubukla durdu.
Ekrana Başbakan Erbakan geldi ve görüntü orada durduruldu.
Özkasnak elindeki metal çubukla Erbakan’ın fotoğrafında başına 3 kez vurarak, “İşte irticanın başı” dedi.
Bir baktım; bizim demokrasi havarisi anlı –şanlı gazeteciler kıkır kıkır gülüşüyor.
Özkasnak; emrinde olduğu seçilmiş Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını irticanın başı ilan etti.
Bu bile devlete İSYANDIR aslında.
Şaşkınlıkla etrafıma baktım; Aydın Doğan ve Dinç Bilgin’in gazetecileri gülüyor.
Arkasından ikinci şok geldi.
O General, “Arkadaşlar gelinen noktada Türkiye Cumhuriyeti’ne tehdit sıralaması değişmiştir.
Bugüne kadar birinci basamakta bulunan PKK ve bölücü faaliyetler ikinci basamağa, ikinci basamakta yer alan irtica ise birinci tehdit olarak ilk basamağa çıkartılmıştır” dedi.
Yuh olsun.
Şehitlerin kanında boğulun.
Arkadaşlar; TSK’yı kimlerin ve hangi kafanın yönettiğini anlayın.
Asker, polis, korucu ve sivilleri de sayarsak toplam verdiğimiz 13-15 bin şehidin kanı, 40 yılda çatışmalarda yaralanan 70-80 bin gazimizin gözyaşı sizi iflah etmesin.
28 Şubat’ın generalleri; olmayan hayali bir düşmanı, PKK’nın da önüne koyarak 1 numaralı tehdit ilan etti.
Baktılar ki böyle bir örgüt yok.
Namaz kılanları, başı kapalı olanları ve Allah diyen subayları örgüt mensubu sayıp, düşman ilan ettiler.
Kendi hastalıklı beyinlerinde kurdukları bu hayali örgütle savaştılar. Tıpkı yel değirmenleriyle savaşan bunak Don Kişot gibi..
Dikkat edin!
Türkiye Cumhuriyeti Devletine tehdit diye açıkladıkları listede, FETÖ’nün adı bile yok.
Bu arada hatırlatalım!..
15 Temmuz darbesine katılan 65 FETÖ’cü generalin 40 tanesinin, 28 Şubat sürecinde terfi aldığını da hatırlatayım,
İrtica avcısı bu generaller, kendi içerisindeki 40 FETÖ’cü generali göremedi!..
Ne kadar gözleri kör anlayın.
Olmayan örgütü görür, gözünün önündeki FETÖ’cüleri görmez.
Bu kör generaller İrticayı birinci sıraya çıkarıp, PKK’yı ikinci sıraya indirince bakın ne oldu?
Devletin güvenlik kurumları mücadele için bütün dikkat ve çalışmasını irticaya yönlendirdi.
O süreçte PKK gelişip büyüdü. Köyleri, ilçeleri ve illeri teker teker kendine bağladı.
Bizim asker ve polis hayali irtica düşmanını ararken, PKK bütün o bölgeye hâkim oldu.
Binlerce vatan evladı sizin bu ahmaklığınız nedeniyle şehit düştü.
PKK’nın yol kenarına bomba koyup askeri araçları patlattığı dönem, işte bu dönemdir.
Gencecik vatan evlatları korumasız bir şekilde, hainlerin önüne atıldı.
Aktütün Karakolu’nda şehit verdiğimiz 15 Mehmetçik de sizin eserinizdir.
PKK’nın çevirip bütün gün ateş altına aldığı karakola, 10 saatte bir uçak yollayamadılar.
Neden?
Çünkü onlar dağı bırakıp şehirde irticacı arıyordu.
O karakolda verdiğimiz şehitler size kâbus olsun.
Şimdi kalkmış, “Biz bunları hak etmedik” diyorsunuz.
İşte bu yüzden sizin yatacak yeriniz yok.
Sizin irticacı gördüğünüz AK parti, ikinci sıraya attığınız PKK’yı yerle bir etti.
Kör gözünüzle göremediğiniz FETÖ’yü TSK’dan da devletten de büyük ölçüde sildi.
Gelinen noktaya bakarak yine de halimize çok şükür etmemiz lazım..
Rabbim bu milleti korumuş da, sizin gibi akılsızların önderlik edeceği bir savaşa bu ülkeyi sokmamış.
O brifinglerde soru sorulmayacağı daha baştan söylendiği için soru soramadık.
Tam bilgilendirme bitip çıkıyorduk ki, üçüncü şok geldi..
Arka sıralardan ihtiyar bir gazeteci titreye titreye ayağa kalkıp; “Paşam, Paşam” diye seslendi ve şöyle dedi;
2 saattir sizi dinliyorum. Bunları bize neden anlatıyorsunuz. Biz bunlardan çok daha fazlasını biliyoruz. Biz buraya bunları dinlemeye gelmedik.
Biz, bizi bu dinci hükümetten ne zaman kurtacaksınız bunu öğrenmeye geldik.
Ne zaman ihtilal yapacaksınız?
Atatürk Cumhuriyetini bu dincilerden ne zaman kurtaracaksınız?
Bu dincileri ne zaman hapse tıkacaksınız?
Bu kez de salondaki general ve subaylar kıkırdaşarak gülüştü.
Özkasnak gülerek şöyle dedi; “Müsterih olun, rahat olun. Her şeyin zamanı var.”
Bu gazeteci bozuntusunun adını tam hatırlamıyorum. Bildiğim kadarıyla bir savunma dergisinin sahibi ve Genel yayın yönetmeniymiş..
O brifinge katılanların listesinde adı vardır mutlaka…
Salonda bulunan demokrasi havarisi gazeteciler de askerlere katılıp dakikalarca gülüştü.
Emin olun bir tanesi bile, “Sen ne biçim gazetecisin” demedi.
Laf gazetecilere gelmişken.
28 Şubat’ın esas şeytanları bu brifinge katılan gazeteciler ve onların patronlarıdır.
Bunlar; kışkırtarak, zorlayarak ve baskı kurarak post modern darbe yaptırdılar.
Attıkları manşetler, yazdıkları köşe yazılarıyla ateşin üzerine benzin döktüler.
28 Şubat darbesinin ateşini bu gazeteciler harladı.
Onlara desteği Süleyman Demirel, imkân ve parayı ekonomik karteller verdi.
28 Şubat’ın medya ve işadamı ayağı yargılanmadan, bu hesaplaşma asla tam olmaz.
Bu postal yalayıcı gazeteci bozuntularının darbeyi hazırlama ve destekleme konusunda yazdıkları yazılar, belge olarak ortada duruyor.
Holding patronlarının yaptıkları açıklamalar da arşivde bulunuyor.
Yapılması gereken çok basit!
Bu belgeleri delil sayılıp 28 Şubat’ın diğer ayakları da topyekûn mahkemeye çıkarılmalıdır.
Çıksalar da çıkmasalar da zaten hepsi İLAHİ MAHKEMEYE çıkacaklar.
İlahi mahkemede zalimliklerin hesabını en ağır şekilde Yüce Allah’a verecekler.
“Zulüm ile abat olanın akıbeti berbat olur.” Denildi.
Şimdi tam da bu oldu.
Bunlar da 80 yaşında kodesi boylayıp, akıbetlerini berbat ettiler.
Bugün 28 Şubat darbecilerinin rütbeleri söküldü.
Artık onlar düz birer er..
Fenerbahçe Orduevi’ndeki süper lüks dairelerinden çıkartıldılar.
Onlara ve ailelerine artık orduevleri yasak oldu.
Süper villalarında tatil taptıkları deniz kenarındaki askeri kamplara da alınmayacaklar.
Kendilerinin, eşlerinin ve çocuklarının bütün hakları kesildi.
Ailecek cıscıbıldak ortada kaldılar.
Maaşları da gitti..
Bu hal aklından siyasi iktidarlara müdahale düşünün bütün askerlere ders olsun.
Bu arada..
Şimdilerde kulağıma bazı söylentiler geliyor..
Sağdan soldan birileri bu darbecilerin yaşını gerekçe gösterip, affetmesi için Sayın Cumhurbaşkanı ricaya gidiyor.
Aman ha… Sakın ha…
Bu zalimler 28 Şubat’ta kimsenin gözünün yaşına bakmadı, kimseyi de affetmedi..
Şimdi bunları affedeni; ne tarih, ne devlet ne de millet affeder.
Hadîs-i şerifte buyruldu ki;
Zalimin çok yaşamasına dua etmek, Allahü teâlâya isyan olunmasını istemektir.
Zalime, kafire hürmet etmek, saygı ile selam vermek, üstadım demek, küfür olur.
ZALİME MERHAMET MAZLUMA ZULÜMDÜR.
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ