28 Şubat davasının 93’ncü duruşmasında savcı esas hakkındaki mütalaasında aralarında dönemin Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Genelkurmay 2’nci Başkanı ve MGK Genel Sekreter’inin de bulunduğu üst düzey 60 asker hakkında ‘darbe suçlamasıyla ‘‘Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi.’’ Sanıkların Refah-Yol iktidarını cebir ve şiddet yoluyla devirme suçuna iştirak ettikleri bu amaçla TSK içinde ancak hiyerarşik yapı dışında illegal olarak oluşturulan BÇG içinde görev ve faaliyetlerde bulundukları iddia edildi . 39 asker hakkında da beraat kararı verilmesi talep edilirken vefat eden 4 askerin de davaları düşürüldü. Ocak ayının ilk haftası içinde Ankara 5’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde sanıklar açısından son savunmalar ile birlikte yakın tarihimizin en önemli darbe davası karara bağlanacak.
Ancak, 28 Şubat soruşturmasını Başsavcı Vekili Mustafa Bilgili yürütmüştü. Bilgili, kamuoyunda “Kozmik Oda Savcısı” olarak ünlenmiş, yardımcısı Kemal Çetin ile birlikte 28 Şubat iddianamesini hazırlamıştı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Bilgili hakkında FETÖ üyeliği gerekçesiyle tutuklama kararı çıkarıldı. Bilgili firar etti ve meslekten atıldı. Daha sonra yakalanarak tutuklandı. Bu durum 28 Şubat Davası’nın da FETÖ gölgesinde başlatıldığının işaretlerini taşıyordu.
Ancak 28 Şubat Davası’nın Nisan 2012 yılında FETÖ tarafından büyük bir ihtimalle kumpas olarak başlatılmasına karşın 28 Şubat Sürecinde 1997 yılında Emniyet İstihbarat Dairesi’nin BÇG’yi deşifre ederek hükümeti bilgilendirmesi 15 yıl sonra 28 Şubat davasını sulandırmak isteyen FETÖ’nün oyununu bozmuş görünüyor. Zira devlet hiyerarşisi içinde dönemin Cumhurbaşkanı Demirel’e verilen BÇG suç belgeleri üzerinden Demirel’in darbeciler hakkında bir işlem yapmamasına karşın belgeleri darbecilere geri vermesi üzerine Em İstihbarat Daire Başkanı ve bazı görevliler darbeciler tarafından tutuklanmıştı. Bu dava sürecinde Dz.KK.Askeri Mahkemesi’nden talep ettiğimiz "BÇG’nin hukuki kaynağı nedir?" sorusuna Genelkurmay Adli Müşaviri Muhittin Erdal Şenel (Ağırlaştırılmış müebbet istenen sanıklardan) BÇG belgesinin hukuki meşruiyetini ve kaynağını açıklayamamış, mahkemeye yazılı ve yalan bir açıklama göndermişti. BÇG’nin Emniyet İstihbaratı tarafından deşifre edilmesi üzerine, darbeciler tarafından BÇG’yi yasal bir zemine oturtma gayretleri de başlamıştı. Bu amaçla 7 Temmuz 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında koordinasyon ve işbirliğini öngören GİZLİ EMASYA PROTOKÖLÜ imzalanmıştı. Bu tarihten 7 gün sonra da Dz. KK. Askeri Mahkemesine, Genelkurmay Adli Müşavirliği tarafından BÇG’nin kanuni dayanağının EMASYA PROTOKÖLÜ olduğu yönünde yazılı bilgi verilmişti. Oysa Emniyet İstihbarat Daire Başkanı olarak, BÇG’yi deşifre ederek BÇG’ye ait darbe belgesini hiyerarşik düzen içinde devletin üst katlarına ulaştırdığımız tarih Mayıs 1997 idi. Yalan veÜstelik yasalara aykırı bir darbe protokolü nasıl oluyor da darbe belgesinin hukuki dayanağını teşkil ediyor? Zira EMASYA Protokolü, 28 Şubat sürecinin 1000 yıl sürmesini hedefleyen ve darbelere meşruiyet kazandırma amacıyla, darbeciler tarafından, Anayasa ve kanunlara aykırı olarak hazırlanmış ve sivil iktidara baskı ile imzalatılmış gizli bir darbe protokolü olarak tarihteki yerini almıştı.
28 Şubat duruşma savcısının mütalaasına karşı başta ceza istenen sanıklar ve malum çevreler bu davanın iddianamesini hazırlayan FETÖ’cü savcı Bilgili üzerinden davayı diğer kumpas davaları ile aynı kefeye koyarak sulandırmak ve davadan sıyrılmak istiyorlar gibi anlaşılıyor. Zira bu amaçla duruşmalarda dile getirdikleri bazı önemli iddialar savcılık mütalaasında çürütülmüş görünüyor.
-BÇG’nun 28 Şubat 1997 tarihli MGK’nun 406 sayılı karar ile kurulduğu iddiası.
Kovuşturma kapsamında BÇG’nin resmi olarak 28 Şubat 1997 tarihinden önce kurulduğunun anlaşılması karşısında bu savunma dayanaksız kalmakla birlikte, BÇG’nin temel belgelerinin hiçbirinde 406 sayılı MGK kararlarına atıf yapılmaması karşısında bu savunmanın suçtan kurtulmaya yönelik olarak değerlendirilmiş olması.
- 28 Şubat 1997 tarihli MGK’da vurgulanan İrtica ile mücadele faaliyetlerinin TSK tarafından yerine getirilmesine yönelik hiçbir yasal dayanak bulunmamaktadır. İrtica ile mücadele edecek makamların Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İçişleri Bakanı olduğu her türlü izahtan varestedir.
- İç Hizmet Kanununun 35. maddesi TSK’nin hiçbir unsuruna demokratik düzeni ortadan kaldırma askeri dikta kurulmasına yol açabilecek askeri müdahalede bulunma yetkisi vermemektedir.
- Demokrasilerde ve bu sistemin uygulandığı demokratik devletlerde iç ve dış tehdit değerlendirmesi halkın oylarıyla seçilmiş Meclis ve hükümetler tarafından yapılır. 28 Şubat döneminde ise bu tespit hiçbir yasal dayanağı bulunmadan yasa dışı olarak kurulan BÇG tarafından tespit edilerek meşru hükümete dayatılmıştır.
Duruşma savcısının, FETÖ’nün Kimse Yok Mu derneğinde çalışan müşteki Dr Tamer Tatar ve FETÖ’den tutuklu Bilgili hakkında ne gibi bir prosedür ve işlem uyguladığını, uygulamamışsa nedenlerini davanın son savunma ve karar duruşmalarında öğrenebileceğiz sanırım.